21 Ocak 2011 Cuma

ŞİMDİ TAHTINA YENİDEN ÇIKABİLİRSİN

“Bir gün Yahyâ Efendi, görev yaptığı medreseye gitmek için yola çıkmıştı. Yolda atının yularını tanıdığı bir papaz tuttu ve “Ey Yahyâ Efendi! Sana bir sorum var. Ölen kalan kim bilinmeden ölmüş bir gayr-i müslimden devlet haraç istiyor? Her sene yeni defter tutulmayıp, eski defter üzere vergi gidiyor. Bu nasıl iştir? Bu şekilde hareket dîninizde var mıdır?” dedi. Yahyâ Efendi bunları duyunca; “Hayır. Dînimizde ölmüş bir gayr-i müslim vatandaştan haraç alınmaz. Sonra çok fakir kazandığıyla güç geçinen kimseden ve çok yaşlı olanlardan da haraç alınmaz. Bunlar affolunmuşlardır. Sultânımız ona muhtaç değildir.” dedi. O zaman papaz; “Yahyâ Efendi şunu iyi bil ki, ölen kimsenin bile haracını isteyip, her yıl alırlar. Ne olur bunu Sultan Süleymân Han’a arzedin, haber verin…” dedi.
Bunları işiten Yahyâ Efendi celâllendi ve din gayreti ile medreseye vardı. Hemen kâğıt-kalem istedi ve Sultan Süleymân Hana hitâben; “Ey cihân sultanı Süleymân Han! Şimdi sana saltanat haram oldu. Zulmün ölen kişilere kadar uzandı demek. Bu mudur din gayreti? Halbuki böyle bir zulmü senin ecdâdın yapmamıştı. Bak, müminleri bir kâfir ilzâm ediyor, susturuyor, çâresiz bırakıyor.” diye yazdı. Sonra bu mektubu Sultan’a gönderdi. Mektup, Kanûnî’nin eline ulaşıp okudu. Tahtından indi ve bir adamını Yahyâ Efendi’ye göndererek dergâhına geleceğini bildirdi. Çok geçmeden saltanat kayığına binip Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına vardı. Selâm verip “Ağabey! Bu mektup da nedir? Bunu bize siz mi gönderdiniz? Nedir suçumuz? Bize bunu beyân edip açıklayınız? Biz de işin hakîkatını bilelim. Saltanat bana neden haram oldu? Kime zulmeyledim?” diye sordu.
Yahyâ Efendi hazretleri ona; “Pâdişâhım! Bu ne iştir? Haraç defterlerini her sene niçin yenilemezsiniz? Ölmüş olan gayr-i müslimlerden memurlarınız hâlâ haraç toplarlar. Böyle ele geçen mal hiç helal olur mu? Yediğin, giydiğin haram olunca, elbetteki saltanat da sana haram olmuş demektir.” dedi.
Hayretler içinde kalan Kanûnî; “Allah biliyor ki, bu söylediklerinizden zerrece haberim yoktur.” dedi.
Yahyâ Efendi de; “O halde bu gaflet nedir? Yarın Allah’ın huzûrunda buna vereceğin cevap ne olur? Memurların gayr-i müslim malı alırlar. Bu kâfir hakkı, kul hakkı olur. Er-geç Allah’ın huzûruna çıkacaksın. Yakanı kâfirin eline vereceksin. Netîcede korkarım cehennem ateşine atılırsın. Cihân pâdişâhının kâfirle birlikte hesâba gelmesi lâyık mıdır? Bu mudur din gayreti? Kullara zarar verene, inletip ağlatana Allah’ın rızâsı yoktur. Sana yolların en hayırlısı gösterilmişken, buna Rasûlullah efendimiz hiç rızâ gösterir mi? Yaptırdığın iş yanlıştır. Niçin adâletle işlerini görmezsin? Dîninin bildirdiği yola gitmezsin? Şunu iyi bil ki, ey cihân pâdişâhı! Şöhret zînetinin hepsi bu dünyâda kalır. Eğer adâletle bir iş yaptıysan, sana kalacak odur.” buyurdu.
Kanûnî Sultan Süleymân Han bu sözleri işitince ağladı ve yanındaki vezîrine emredip; “Her sene evleri teker teker sayın. Gayr-i müslimlerden ölen kalanları yazın. Haraç hesâbını iyi tutun. Hazîneye haram para getirmeyin. Şunu iyi bilin ki, buna kesinlikle rızâm yoktur.” diye ferman etti.
Sonra da Yahyâ Efendi hazretlerine dönüp; “Sen bizim doğru yolu gösteren rehberimizsin. Gaflet uykusundan bizi uyandırdın. Bu sebeple Allah senden râzı olsun.” dedi.
Yahyâ Efendi de ona; “Ey cihân pâdişâhı! Tevbe edin ki, Allah affetsin. Bir daha gaflette kalıp zulüm etmeyiniz. Doğru yolu bırakıp eğri yola gitmeyiniz.” buyurdu.
Kanûnî ise Yahyâ Efendi’ye: “Ağabey! Şimdi artık bizim tahta geçmemize izin var mıdır?” diye sordu.
Yahyâ Efendi, Kanûnî’nin elinden tutup “Evet şimdi tahtına rahatça çıkabilirsin.” buyurdu.

Dr. Hayati Bice "Kanûnî’nin Pîrleri veya ‘İhtişâm’ın Manevî Yüzü" makalesinden
http://haber10.com/makale/22688/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder