18 Mayıs 2011 Çarşamba

Şeyh Gürgânî ile Kedi

Doğrucu bir adam olan Şeyh Gürkâni, mana itibariyle zamanının kutbuydu. Bir kedisi vardı. Her gün o kediyi birkaç kere görür, okşardı. Kedinin ayaklarında deriden yapılma bir çedik (pabuç) vardı. Tekkeden dışarıya çıktı mı ne eli kirlenirdi, ne ayağı… Kimileyin şeyhin kucağında oturur, kimileyin seccadenin üstünde uyurdu. Ve dışarıya çıkmak istedi mi miyavlardı. Hizmetçi gelir, kendi eliyle çediklerini giydirir, sonra onu dışarıya yollardı.
Kedi dilediği zaman mutfağa girip çıkabiliyordu. Ondan et filân gizlemezlerdi. Pişmiş, çiğ… hiçbir şeye saldırmaz, zamanı gelince ne verirlerse onu yerdi. Tekkenin de bekçisiydi, sofranın da. Hiç kimse, onun bir şey aşırdığını görmemişti.
Günlerden bir gün akşam vakti mutfaktayken birdenbire tavadan bir et parçasını kapıverdi. Hizmetçi, kediyi yakalayıp iyice kulağını çekti, dövdü. Kedi, bundan sonra şeyhin yanına gelmedi. Kızgınlığından bir köşeye gidip oturdu. Derken şeyh, onun bu halini hizmetçiye sordu. Hizmetçi olup bitenleri anlattı. Vefakâr şeyh, kediyi yanına çağırıp, “Bunu neden yaptın?” diye sordu.
Meğerse kedi o vakitler emzikli olup üç yavru doğurmuştu. Yavruları bulundukları yerden getirerek şeyhin önüne, toprağın üstüne bıraktı. Orada büyük bir ağaç görüp, dedi bir halde hizmetçinin öfkesinden ürkerek o ağacın üstüne çıktı. Orada gözünü açtı, ağzını yumdu. Şeyh, kedinin hizmetçiye dargın olduğunu anlayınca şaşırıp kaldı. Kendi kendine dedi ki: “Galiba kedi mazurdu. Herhalde yiyecek bir şeyi kalmamıştı, karnı pek acıkmıştı. Dolayısıyla böyle davranması terbiyesizlik değil. Zorunluluktan bu işi yapmış olmalı. Zaruret durumunda olan kişiye haram şeyler bile mubah olur. Orümcekten daha küçük bir hayvan bile zora düştüğünde yavrusu için aslanın ağzından ekmeğini kapar. Dolayısıyla kedinin yaptığı harekete şaşmamalı. Asıl yavrusuna olan sevgisine şaşmak gerek.”
Şeyh, hizmetçiye dedi ki: “Bu dilsiz hayvan, sevimli bir hayvandır. Seni görünce ağaca tırmanarak, yaptığına tövbe etmekte…”
Hizmetçi, bu söz üzerine başından sarığını çıkarıp yere koydu. Kedi için tövbe istiğfar etmeye koyuldu. Fakat hizmetçinin istiğfarı kediye tesir etmiyor, kedi bir kerecik olsun dönüp ona bakmıyordu. Nihayet şeyh, kediye birkaç söz söyledi, şefaat etti, ağaçtan indirdi.
Kedi, ağaçtan iner inmez şeyhin ayakları altında yuvarlanmaya başladı. Oradakilerden bir feryattır koptu. Her gönülden mum gibi bir ateştir yükseldi. Bir kedi yüzünden hepsi de bir renge boyanmıştı.
Ey oğul, bilmiş ol ki, yüzlerce âlemle bağlantın olsa, bu bir çocuğa bağlanmana benzemez. Evlât derdine düşmeyen, yüce bir şahsiyet olur…
İlahiname – Ferîdüddin Attâr


Şeyh İbrahim Has Efendi Tezkiret’ül-Has isimli eserinde kaydettiğine göre bir gün Şeyh Vefâ Hazretleri Çilehanesinde ibadet ile meşgul iken komşularından bir kadın yanına gelmiş, “oğlum Malta’da esirdir, kurtarmanızı rica ederim” demiş. Vefâ Hazretleri“Dua edelim de kurtulsun” cevabını vermiş ise de kadın “Ben dua istemem, oğlumu isterim” diye ısrarını tekrar etmiş. Şeyh Vefâ’nın yanında siyah bir kedi bulunuyormuş. Kediyi göstererek “söyleyelim de oğlunu şu karakedicik kurtarsın” demiş. Kadın da kabul ederek Şeyh Vefâ’nın yanından ayrılmış. Kadının oğlu Esir Bey Malta Adasında bir hristiyanın esaretinde çalışmakta ve onun mutfağında yemekler yapmaktaymış. Bir gün Balık pişirecekmiş. Temizleyip hazırladığı zaman orada bir karakedi belirmiş. Balığı hemen kapıp kaçmış. Esir balığı kedinin ağzından kurtarmak için arkasından koşmuş. Kedi kapıyı açık bulduğu bir eve girmiş. Esir kapıyı çalmış ve içeridekilere balığı kapan kedinin bu eve kaçtığını söylemişse de ev sahibi böyle bir kedinin eve gelmediğini söylemiş. Bu sırada bulunduğu yerin Malta değil, Vefâ Mahallesi ve görüştüğü şahsın kendi annesi olduğunu anlamış. Oğul, ana birbirine sarılmışlar ve her ikisi tarafından yaşanan olaylar duyulmuş. Birlikte kalkıp Şeyh Vefâ’nın Çilehanesine gelmişler. Vefâ Hazretlerinin yanındaki kara kediyi gören Esir Bey “İşte ana, balığı kapan kedi şu idi” demiş. Gerek oğlu ve gerek anası bu olayı görünce Şeyh Vefa Hazretlerinin yanından ölünceye kadar ayrılmamışlar ve onun hizmetinde bulunmuşlar. Vaktiyle “Vefa’nın kedisi gibi karşıma çıktı” şeklinde bir sözün pek meşhur olduğu söylenir. Günümüzde Şeyh Vefâ’nın Çilehanesi’nin hemen bitişiğinde üzerinde çeşitli motifler olan 30 santim yüksekliğinde 2 metre uzunluğunda mermer bir taş vardır. Rivayetler değişik, kimine göre burada Esir Bey’in kabri bulunmaktadır. Bir başkarivayete göre ise bu mezar Şeyh Vefâ Hazretlerinin kedisine aittir.