13 Nisan 2017 Perşembe

Adamın Biri

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi
30 Aralık 2016

Uzun ama yüreğe dokunur gerçek bir hayat Hikayesi okumanızı tavsiye ederim:....
.
Turgay Tanülkü, 18 yaşındayken girdiği cezaevinden 26 yaşında bambaşka bir insan olarak çıkmış
Ünlü oyuncu, 1970’lerde Ulucanlar Cezaevi’nde siyasi nedenlerle hapse girdiğinde daha 18 yaşındaymış. Hem hukuk fakültesini hem de konservatuvar sınavlarını kazandığı sırada girmiş cezaevine. Ve oradayken birçok işkenceye maruz kalmış…
Tanülkü, ilk olarak, koğuştaki arkadaşlarını eğlendirmek için fıkraları canlandırarak sokmuş tiyatroyu koğuşa.
Ailesi onun hapiste olduğunu bilmiyor, onu Almanya’da sanıyorlarmış. Bu yüzden de tek bir ziyaretçisi bile yokmuş yanına gelen.
Cezaevindeyken okula gidip gelebiliyormuş gardiyan eşliğinde; bu sayede bitirebilmiş konservatuvarı
Okulla cezaevi arası iki caddeymiş ve gardiyan okula kadar getirip bırakıyormuş onu; akşam üzeri de alıyormuş. Okuldakilerse bilmiyormuş onun cezaevinde olduğunu.
“Çocukları kurtarmam gerekiyordu. Onlar için bir şeyler yapmam gerekiyordu.”
Böyle söylüyor Turgay Tanülkü. 26 yaşındayken -yani tam sekiz yılı uçup gitmişken- , suçsuz olduğu anlaşılmış ve serbest bırakılmış. Ama hapisten çıkarken bir söz vermiş kendisine: “Bir gün cezaevine tekrar gideceğim!”
Bu yüzden, 26 yaşındayken çıktığı cezaevine, mahkumlarla gönüllü olarak tiyatro yapmak için geri dönmüş
1981’de gönüllü olarak tiyatro yapmaya başlamış mahkumlarla ünlü oyuncu. Tıpkı kendisine söz verdiği gibi, geri dönmüş cezaevine ama bu sefer bir suçlu(!) olarak değil. Ve sonra, mahkumlardan bir grup oluşturmuş; kısa sürede de ilk oyunlarını sahneye koymuşlar.
“Çocuklar gelirdi babasını, annesini seyretmeye. Oyun biter, misafirler gider, o koca koca adamlar sahneden iner, ailesinin oturduğu koltukları koklardı.”
Böyle söylüyor Turgay Tanülkü, mahkumlarla yaptıkları oyunlar hakkında. Ve ekliyor: “Tiyatro bir insan kokusudur.”
27 yıldır evli olan ünlü oyuncu, cezaevindeyken gördüğü işkenceler yüzünden hiçbir zaman çocuk sahibi olamamış ama bu oyunlar ve galalar sayesinde mahkumların çocuklarıyla tanışmak iyi gelmiş ona her zaman.
Oyunlar sayesinde tanıştığı mahkumların çocuklarına elinden geldiği kadar yardımcı olmuş her zaman; daha fazlası içinse tiyatro dışında bir iş yapması gerekiyormuş
Çocuklarını okutabilecek durumu olmayan mahkumların çocuklarını okutmaya başlamış önce; sonra erzaklarını almış, kiralarını ödemiş. Ama tüm bunları sağlayabilmesi için tiyatro dışında başka bir işe de ihtiyacı varmış.
Bir yandan TRT’de Ferhunde Hanımlar dizisinde oynarken bir yandan naylon torba satmış, çay ocağı işletmiş… Ve oradan kazandıklarıyla destek olmaya çalışmış çocuklara
Daha sonra da eşiyle birlikte, çaresiz kalıp sokağa ve suça yönelmesinler diye almaya karar vermişler bu çocukları
Ve şimdi 23 tane çocuğu var ünlü oyuncunun. 11 tanesi üniversitede okuyor; ortaokul ve lise çağında olanlar da var. Mesela 45 yaşında bir oğlu var. İki çocuğu, sahne aldığı oyunda rol alıyor… Çocuklarının hepsiyle tek tek gurur duyuyor ünlü oyuncu ama Merve Sultan Elgün isimli kızıyla bir başka… Çünkü Merve okulunu bitirip, savcı olmuş.
Tam 23 tane çocuğu var şimdi Tanülkü’nün, hepsiyle de ayrı ayrı gurur duyuyor ama kızı “Savcı Merve Sultan Elgün” bir başka
Merve’nin babası Buca Cezaevi’nde kalan mahkum oyunculardan. Bir oyun sırasında, küçücük bir kız olan Merve gelip tutmuş ünlü oyuncunun elinden ve “Turgay Baba dedikleri sen misin?”, “Biz okumak istiyoruz.” diye girmiş lafa. Böylece tanışmışlar.
Cezaevine babasını ziyaret etmek için geldiklerinde, içeri girerlerken bir savcı saçlarını okşamış Merve’nin. İşte o gün karar vermiş 12 yaşındaki küçük kız “savcı” olmaya. Sonrası zaten malum. Ünlü oyuncunun desteğiyle çok çalışıp kazanmış sınavları ve sonunda hayallerindeki gibi bir “savcı” olabilmiş.
Turgay Tanülkü, Merve için çok endişelenmiş zamanında… Nedeni ise ünlü oyuncunun şu sözlerinde saklı:
“Çünkü benim çocuklarım geçmişlerinden dolayı hayata bir sıfır yenik başlıyor. Kimileri yönetici oluyor, kimi başka pozisyonlarda görev alıyor. Çocukların geçmişleri bilindiğinde farklı davranmaya başlanıyor. Sultan sınavlara hazırlanırken, saçları ağardı, sarılık geçirdi. Çok sıkıntılar yaşadı. O sırada hep aklımdan şu geçiyordu: Benden kaynaklı sıkıntı yaşar mı, babasından dolayı sıkıntı yaşar mı? Savcı olacak ama her şeyini araştırıyorlar. Kendi kendimi yiyordum. Ona da belli edemiyorum. Sınav bitti, başmüsteşar Kenan İpek ‘Seninle gurur duyuyoruz’ dedi kızıma. O gün bütün dünya benim oldu. Bu çocuklar sıfırdan gelme…”
“Karıma anneler gününde 23 demet çiçek geliyor.”
Turgay Tanülkü’nün beş tane evi var, çocuklarına bu evlerde ve halen çalışarak bakıyor. Büyüyüp para kazanan çocukları, daha küçük olanlara destek oluyor. Böyle böyle geçinip gidiyorlar hep birlikte. Karısı da her zaman en büyük destekçisi olmuş yolculuklarında.
Baba mı diyorlar size diye sorulduğunda ise şöyle cevaplıyor ünlü oyuncu bu soruyu: “Evet baba… Ağır bir laf!”
Ve bu güzel yürekli oyuncu şöyle bitiriyor sözlerini: “Tüm çocuklarım ailelerine gitsin istiyorum.”
Merve savcı olmuş, babası ise cezaevinden çıkmış… Ama babasının Merve’ye söylediği şu laf çok ağrına gidiyormuş ünlü oyuncunun: “Ben sadece seni doğurttum kızım ama Turgay Baban sahip çıktı.”
Çünkü o diyor ki: “Tüm çocuklarım ailelerine gitsin istiyorum.”

Etme

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
Mevlana Celaleddin Rumi

7 Nisan 2017 Cuma

Hepimiz Suçluyuz


Osmanlı devrinde “Acaba Ay’da kimse var mı?” sorusu düşmüş milletin aklına
Bunu öğrenmek için de bir çare düşünmüşler
Demişler ki; “Ahaliyi Sultanahmet meydanına toplayalım Hep bir ağızdan hey diye bağırtalım Çok yüksek bir ses çıkacağı için nasıl olsa Ay’dan duyulur, eğer orada kimse varsa bize cevap vermeye çalışır!” 
Burada bir dakika soluklanıp atalarımızın bu fennine, bu ilmine şapka çıkartmayı ihmal etmeyelim ve hikâyeye devam edelim
Günü geldiğinde saray memurları binlerce kişiyi Sultanahmet meydanına toplamış, “Ey ahali!” demişler “Bir, iki, üç diye sayacağız, üç denildiğinde hep bir ağızdan ‘Heeeeey!’ diye bağıracaksınız Tamam mı?”
“Tamaaam!” demişler
Padişah da gelip makamına kurulmuş
Bu arada kalabalık arasında bulunan bir fani kendi kendine demiş ki: “Ben boşu boşuna bağırmayayım, nasıl olsa kalabalığın içinde benim bağırıp bağırmadığım fark bile edilmez”
Sonra mabeyinciler “Biiir, ikiiii, üç!” diye seslenmiş veeeeee
Kalabalıktan hiç ses çıkmamış
Koca meydana ölüm sessizliği çökmüş, sinek uçsa duyulacak
Çünkü meydandaki herkes o kurnaz atamız gibi düşünmüş
Nasıl olsa başkaları bağırır diye herkes meydanı birbirine bırakmış
***
Taviloğlu, bu müthiş hikâyeyi anlatır anlatmaz “işte tamam” diye düşündüm “Türkiye’nin bugünlere nasıl geldiği sorusunun cevabını bulduk Çünkü yıllar boyunca herkes sorumluluğu birbirinin üstüne attı Ben işime gücüme bakayım, nasıl olsa birileri çıkar mücadele eder dedi Ne kimse siyasetin ateşinde yandı, ne hayatından fedakârlık etti Köşesinden ortalığı seyretmekle yetindi Daha doğrusu bir takım fedakâr insanlar çıkıp canını, kanını verdi; toplumu uyarmaya çalıştılar ama başaramadılar Sonunda da bugünlere geldik”
***
Bu yüzden ben Türkiye’nin geldiği durumu, “Çalıklar ve alıklar” olarak (teşbihte hata olmaz!) nitelendiriyorum
Bir grup, dayanışma içinde hedefine adım adım yürürken (çalıklar), ses çıkarmamayı ve sorumluluğu başkasına atmayı düşünen milyonlarca kişi (alıklar) köşesinde oturdu
Uyarmak için çırpınanları da ya karamsar buldu ya aykırı
Hepsine burun kıvırdı
Sonunda da arkasında kimseyi bulamayan Nasrettin Hoca, Timur’dan birkaç fil daha istedi
İşte budur ol hikâyet!


(Zülfü Livaneli'den)

Kolay Kolay Yıkılmayan İnsanlarda Görülen 13 Özellik


1. Yalnız vakit geçirmek onlara koymaz. Hatta diğer insanların neden yanlarında sürekli bir arkadaş arayışı içinde olduğunu anlayamazlar.
2. Daha çok arkadaş edinme uğrunda diğer insanları tatmin etme çabasına girişmezler. Herkesin kendisinden hoşlanmasını bekleyen insanlarla kolay kolay anlaşamazlar. 
3. Hedefledikleri şeyi elde etmek için bekleyebilirler. İstedikleri şey hemen gerçekleşmeyince söylenmezler. Ağırbaşlı bir sabırla beklemeyi bilirler.
4. Aldıkları kararların sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu bilirler. Verdikleri kararlar sonucunda başlarına gelenler için başka insanları suçlamazlar.
5. Sevdikleri insanlar bir başarı elde ettiğinde onları kıskanmaz aksine onların başarıları için sevinirler. Kıskançlık yerine onların başarılarından ilham alarak daha çok çalışırlar.
6. Bulundukları gerçekliği kabul ederek her şeyi değiştiremeyeceklerini kabul ederler. Birinci basamaktayken yüzüncü basamağa sıçrama hayallerine kapılmazlar, başarının adım adım çıkılan bir merdiven olduğu gerçeğiyle yüzleşmişlerdir.
7. Bu insanlar başkalarının övgü veya eleştirilerinden gereğinden fazla etkilenmezler. Kendi değerlerinin farkına varmaları için başka insanların onayına ya da eleştirisine ihtiyaç duymazlar. 
8. Sahip oldukları şeyler az olsa bile söylenip durmak ve isyan etmek yerine elde var olanlarla yola çıkarak kendilerini geliştirmeye çalışırlar.
9. Risk almaktan çekinmezler, çünkü sonuçları olumsuz olsa dahi bunu kaldırabilecek ve yeniden başlamaya yeltenecek kadar kendilerine güvenlidirler.
10. Başlarına gelen olayların yapıcı ve işe yarar kısımlarına odaklanırlar. Geçmişin değiştirilemeyeceğinin farkındadırlar ve bu yüzden olayların kötü kısmına odaklanmanın yersiz olduğunu düşünürler.
11. Duygularının başka insanlar tarafından kolayca etkilenmesine izin vermezler. Herhangi bir insan dünyalarına girip ruh hallerini istediği gibi değiştiremez. 
12. Kendilerinden daha bilgili biriyle karşılaştıklarında onunla ego savaşına girmek yerine, o kişiyi gerçekten dinleyerek ondan faydalanmanın yollarını arar ve karşılarındaki kişiden yardım alarak bir şeyler öğrenmeye çabalarlar.
13. Kendilerinden daha az bilgili kişiler üzerinden ego tatmini elde etmeye çalışmazlar. Her kim olursa olsun her bireyin bir başka bireye öğretebilecek bir şeyleri olabileceğinin farkındadırlar.

Kaynak:http://filoji.com/kolay-kolay-yikilmayan-insanlarda-gorulen-13-ozellik/

50’lerden itibaren bırakmanız gereken 10 şey

Hayat çok kısa. Ya da çok uzun. Nereden baktığınıza bağlı.
Ama logaritmik bir ilerleyişi olduğu kesin.
Yani yaşamın çocukluk-gençlik döneminde yılların araları çok çok uzun ama yaşlandıkça feci kısalıyor. 6 yaşla 10 yaş arasında neredeyse asırlar varken, 45 ile 49 arası bir göz kırpmalık mesafe sanki.
O yüzden de ilerleyen yaşlarda hayat daha kıymetli geliyor hepimize. Acayip uçucu olduğu için.
Yabancı bir internet sitesinde “50’lerden itibaren bırakmanız gereken 10 şey” konulu bir yazı görünce, ilgilendim haliyle. Ve sizlerle de paylaşmak istedim.
1… Eski eşinizden ya da sevgilinizden nefret etmeyi bırakın.
Nefret insanı sinsi sinsi kemiren bir duygudur. Son günlerin moda deyimiyle “affetmeyi öğrenin”. Affedemiyorsanız, en azından “kayıtsız kalın”.
2… Dedikoduyu ve başkaları hakkında kötü konuşmayı bırakın.
Artık lisede değilsiniz. Dedikodu sizin için enerji ve zaman kaybından başka bir şey değil.
3… Minnet duymama huyunuzu bırakın.
Size iyi davrananları değil, kötü davrananları önemseme ve sürekli bunları gündemde tutma huyunuzu bir tarafa bırakın. Kızınızın ya da oğlunuzun doğum gününe, nişanına, nikahına kimlerin gelmediğine değil, kimlerin “geldiğine” odaklanın. Size kazık atanları değil, hoşluk yapanları “parlatın”.
4… “Ümitsiz vaka” arkadaşları bırakın.
Herkeste vardır öyle bir ya da iki arkadaş. Sürekli bir takım dertlere batıp çıkarlar ve her battıklarında size koşup saatlerce kafanızı ütülerler. Ama söylediğiniz hiçbir lafı da iplemezler. Ayrıca, siz zor durumda kaldığınızda nedense hiç ortalarda görünmezler. Gençken tamam da, 50 yaşından sonra kıymetli vaktinizi böyle boş işlerle harcamayın.
5… Karmaşayı bir tarafa bırakın.
İnsan 50 yaşına yaklaşırken, neyin değerli neyin daha az değerli olduğunu az buçuk anlıyor. Aile, gerçek arkadaş(lar), dost(lar) ve sizin için gerçekten anlamı olan bir “iş”. Gerisi hakikaten kuru gürültü. Dolaplar dolusu giysiye ve elli tane ayakkabıya da ihtiyacınız yok, laf olsun torba dolsun misali sosyal aktivitelere de. Ve ruhunuzu öldüren bir işe de.
6… Kafası karışıklığı iyi bir şey sanmayı bırakın.
“Karmaşık insanlar” ilginçtir. Ezbere konuşmazlar, her davranışlarının bir nedeni vardır. Bilgileri süs gibi durmaz üstlerinde, içselleştirmişlerdir. Onlar sayesinde yeni bakış açıları keşfederiz, zenginleşiriz. Ama “kafası karışık insanlar” ilginç değildir. Hayatı çorbaya çevirmekten başka işe yaramazlar.
7… Daha fazlasını istemeyi bırakın.
Mutlu insanların ortak sırrı, ellerinde olanın kıymetini bilmeleridir. Elindekinin kıymetini bilmiyorsan, daha fazlasını istemenin bir anlamı yok, çünkü o da seni mutlu etmeyecek. Daha da fazlasını isteyeceksin.
8… Şu fazlalık 10 kiloyu bırakın.
40’ların sonundasınız ve 5-10 kilo fazlanız var… Derhal o kiloları bir yerlerde bırakın. Yürüyüşte, yüzmede, spor salonunda… Fark etmez. Sorun “estetik” değil, sağlık. Fazla her kilo 50’lerden itibaren sağlık açısından bir tehdit çünkü.
9… Her şeye evet demeyi bırakın.
Kimsenin kalbini kırmamak ya da sevimli görünmek adına, olur olmaz her isteğe “evet” demeyi bırakın. Sizi zorlayacak, size ters gelen, sizi gerecek hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsiniz. Hele 50 yaşından sonra!
10… Yaşlılıkla ilgili klişe düşünceleri bir tarafa bırakın.
Nasıl bir orta yaş ve yaşlılık dönemi geçireceğinize kendiniz karar verin. Canınız istiyorsa ve paranız varsa Küba seyahatine 60 yaşında da gidersiniz, sörf yapmaya 50 yaşında da başlarsınız, kime ne?
  • Neslihan Acu

Mükemmel Bir Hayat İçin

1- SİZİ AŞAĞI ÇEKECEK İNSANLARDAN UZAK DURUN: İlişkiler size yardımcı olmalıdır. Sizi incitmemelidir. Sizi mutlu eden insanlarla vakit geçirin.
2- HOŞLANMADIĞINIZ İŞ ÇEVRESİNDEN VE İŞ YERLERİNDEN UZAK DURUN: Bir veya ikinci denemenizde işiniz sizi mutlu etmeyebilir. Vazgeçmeyin. Aramaya devam edin. Eğer kendinizi her saniye mutlu bir şekilde çalışırken buluyorsanız doğru işi bulmuşsunuz demektir. Devam edin. Başarı çok yakınınızda.
3- KENDİ OLUMSUZ BAKIŞ AÇINIZDAN KURTULUN: Kendi zihinsel konuşmalarınız farkına varın. Birçok kez zihninizin sizinle konuştuğunuzu duyarsınız. Kulaklarınızı dört açın. Zihniniz size ne diyor? Eğer zihniniz sizinle olumlu olmayan şekilde konuşmaya başladıysa, hemen kendinize gelin ve zihninizin sizinle olumlu şeyler konuşması için onu yönlendirin.
4- GEREKSİZ İLETİŞİMSİZLİKTEN UZAK DURUN: Hissettiğiniz şeyleri söyleyin ve söylediğiniz şeyleri hissettiğinizden emin olun. Açık konuşun. Sorular sorun. Tam anlayıncaya kadar, konuyu netleştirmekten çekinmeyin.
5- DAĞINIK YAŞAM VE İŞ ALANINDAN UZAK DURUN: Dağınıklığı temizleyin. Kullanmadığınız gereksiz eşyalardan kurtulun. Bu konuda yazılmış David Allen’in kitabı size rehberlik edebilir.
6- KENDİ GECİKMELERİNİZDEN KURTULUN: 30 dakika erken uyanırsanız, gün içerisinde deliler gibi koşturmaya ihtiyaç duymayacaksınız. Bu 30 dakika, sizi yorgunluktan ve gereksiz baş ağrılarından kurtaracaktır.
7-BAŞKALARINA BENZEME BASKISINDAN KURTULUN: Çoğunluk gibi olma baskısı, sizi çoğunluğun içerisinde fark edilmez bir hale düşürebilir. Kalabalığa karışıp kaybolmayın. Bunu kabul etmeyin. Olabileceğiniz tek kişiyi siz var edebilirsiniz.
8- SAĞLIKSIZ BİR BEDENİ KABUL ETMEYİN: Vücudunuz hayatınızdır. Vücudunuzdan vazgeçmeyin. Doğru beslenin, egzersiz yapın ve düzenli aralıklarla doktorunuza başvurun.
9- DEĞİŞİMDEN KORKMAYIN: Hayat değişimin ta kendisidir. Her gün yeni bir gündür. Her günün farklı bir başlangıcı ve sonu vardır. Bunu kabul edin ve farklılığın keyfini sürün.
10- İŞKOLİKLİKTEN KURTULUN: Zamanınızı sürekli çalışarak geçirmeyin. Fırsat buldukça eğlenceye zaman ayırın. Gülümsüyorsanız, doğru şeyi yapıyorsunuzdur.
11- ÜNLÜ İNSANLARIN VE GÜZELLİK REKLAMLARINA TAKILMAYIN:
Güzel bir görünüm gözleri etkiler. Kişilik ise kalbi etkiler. Kendiniz olmakla gurur duyun. Siz zaten güzelsiniz. Pazarlama malzemeleri sizi yetersizmiş gibi hissettirmemeli.
12- UYKUSUZ KALMAMAYA ÖZEN GÖSTERİN: Yorgun bir zihnin üretken olması nadiren görülen bir şeydir.
13- AYNI ŞEYLERİ TEKRAR TEKRAR YAPMAYIN: Siz yaşam tecrübelerinizin toplamısınız. Ne kadar çok tecrübe yaşarsanız, o kadar güçlü bir bakış açınız olur.
14- KİŞİSEL HIRSLARINIZDAN KURTULUN: Azim ve hırs aynı şey değildir. Azim sizi başarıya doğru yöneltirken, hırs ve açgözlülük sizi siz yapan her şeyi elinizden alır. Ayağınıza gelen şans bile, küçük bir hırsla, ayaklarınızın altında ezilmeye mahkumdur.
15- BORÇ YIĞINLARINDAN KURTULUN: Düşlediğiniz hayata henüz ulaşmamışken bile mutlu ve iyi yaşamaya çalışın. Gerek duymadığınız şeyleri satın almaktan vazgeçin ve pazarlama oyunlarına gelmeyin. Büyük düşünün ve birikim yapın. Bütçenizi planlayın.
16- SAHTEKARLIKLA İŞİNİZ OLMASIN: Dürüst bir yaşam, size huzur verir ve geceleri başınızı yastığa rahat bir şekilde bırakmanın değeri paha biçilmezdir. Sahtekarlıkla aynı cümle içinde bile geçmesin isminiz ve bu tür insanlara tahammül etmek zorunda olmadığınızı farkına varın.
17- SADAKATSİZLİKTEN UZAK DURUN: İlişkilerinizi güven çemberinin içinde tutun. İlişkilerinizi, onların kutsal olduğunu düşünerek yaşayın. %100 güven duymadığınız ilişkiler, %100 mücadele etmeye değmeyen, uğruna savaşmaya gerek olmayan ilişkilerdir.
18- GÜVENSİZ EV ORTAMINDA UZAK DURUN: Evinizde kendinizi mutlu ve güvende hissedemiyorsanız, hiçbir yerde mutlu ve güvende hissedemezsiniz kendinizi. Evinizde bulunmaktan gurur duyacağınız bir sevgi ortamı yaratmaya dikkat edin.