21 Ocak 2011 Cuma

HIZIR

Kanûnî Sultan Süleyman, Yahyâ Efendinin Hz. Hızır’la sık sık görüştüğünü bildiğinden bir gün kendisine “Beni Hz. Hızır’la görüştürür müsün?” diye sorar. Yahyâ Efendi sadece, “Nasib” der. Bir gün Yahyâ Efendi ve Kanûnî tebdil-i kıyafet gezintiye çıkarlar. Kayıkçının birine takılıp, boğaza açılırlar. Tekneye Salı Pazarı’ndan boylu poslu, tertipli, temiz yüzlü, insan güzeli bir genç biner. Yanlarına ilişir ve Yahyâ Efendi ile muhabbete başlar. Genç ile Yahyâ Efendi arasındaki bu ledünnî sohbetten pek de bir şey anlamayan Kanûnî, dalgınlıkla, elini suya sokar, dalgaların etkisiyle değerli yüzüğünü denize düşürür. Sandaldakilere belli etmez ama yüzüğünün gittiğine çok üzülür. Kayık tam Kuruçeşme iskelesine yaklaşırken genç elini suya daldırır ve denizden çıkarttığı yüzüğü alıp Sultan Süleyman’ın avucuna bırakır. Kanûnî şaşkın bakışlarla bir sandaldan inip kayıplara karışan gencin ardından bir avucuna bırakılan yüzüğe bakar Yahyâ Efendi ile Kanûnî’ye der ki:
-Hadi bakalım gözün aydın. Aradığını gördün; yitirdiğini buldun işte…”
-Kimi gördüm?
-Hızır Aleyhisselam’ı.
-Hani nerede?
-Bir saattir sandalda yanımızdaydı.
-Yoksa o genç Hızır mıydı?
-Ta kendisiydi… Yüzüğünü bulunca da anlayamadın mı?

Dr. Hayati Bice'nin "Kanûnî’nin Pîrleri veya ‘İhtişâm’ın Manevî Yüzü" adlı makalesinden
http://haber10.com/makale/22688/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder