11 Mart 2010 Perşembe

NAMIK KEMAL

Değerli Dostlar; Namık Kemal Midilli'de sürgünde iken mutasarrıf olarak buraya tayin edilen Rauf Bey, şairden devlet memurlarıyla ilgili bilgi ister ve Namık mKemal herkesle ilgili bilgi toplar ve mutasarrıfa takdim eder. Namık Kemal'in mizahi üslubuyla bu bilgilerden bir kısmını, hoşuma gittiği için aktarmak istedim. Devletin nasıl yıkıldığını göstermek bakımından da bir ibret olacak bilgilerdir. "Arizemi takdim eden tahrir-i emlak katibi Hüseyin Hilmi bendeleridir ki cezirede yazı yazanların cümlesine faiktir." "Asakir-i şahane kaymakamı İslam Efendi'ye iltifat buyurulacak idi. ....Bekir Paşa fırkasının dümdarlığını ihtiyar ile, üç taburla yirmi altı tabur düşmana mukavemet etmişti. Çetrefil bir Arnavut ise de söz anlar, hamiyetli, irtikap düşmanı biridir."Muhasebeci efendinin, bir de silahı olsa, yol kesenlerden sayılabilir. Aşar ihaleleri, asker idaresi gibi şeylerde edilmedik fenalık yoktur." "Hakim efendi, Çamlıbel veyahut Kalabaka derbentlerinin birinde bulunmak iktiza ederken, sevk-i kaza ile, nasılsa buralara düşmüş! Alışverişinde en büyük silah kuvveti davaları karıştırmaktır..." "Mevlevi şeyhi efendi hazretlerinin hali, muhasebeci ve kadı efendilere rahmet okutur derecededir...Asker için yaptırılan hırkaların pamuğunu, astarını çaldı! Tekkenin bahçesinden çıkardılar. Oturduğu eve, vakıftan masraf ederek, su getirtti..." "Tabur ağası, Gazi Osman Paşa taslağı bir şey olarak, haydut takibine gönderilir ise, mühim noktaları tuttuğundan bahseder. Güzel para çalar! Korkak olmasa, zararsız cellatlık eder! İnsan suretinde yaratılmış büyük bir ayıdır." "Müftü efendi zekidir, fakat ahlakına itimat olunmaz..." "Tercüman Nikolaki, izalesi vacip bir habistir..." "Sandık emini, sandık içine düşmüş farelerden maduttur..." "Tercümanların, memleketin hemen her tarafında olduğu gibi, burada da cümlesi erazil-i meşhuredendir..." "Hıristiyan muteberleri içinde Mihatili'den başka şayan-ı itibar bir fert yoktur. Öbürleri mesheben İsevi iseler de fıtraten, alelumum Çingenedirler." İşte Osmanlı'nın son dönemlerinde memur, din adamı, tekke şeyhi, müslüman, hıristiyan ... halkın durumu. 1920 öncesini asr-ı saadet zannedenlere ithaf olunur. Selam ve muhabbetle...
Vahit Türk'e teşekkürler.

Sadece ipi biraz gevşetmek!

Şeytan, keyifli bir gününde gezmeye çıkmış. Dinlenmek için bir ağacın gölgesine uzanmış. Karşısında bir kadın inek sağıyormuş. İneğin buzağısı da sağılan süte iştahla bakıyormuş. Ancak, kazığa çok sağlam bağlı olduğu için, zorlamaları sonuçsuz kalıyormuş. Şeytan "şu buzağının ipini az gevşeteyim demiş" ve ipi gevşetmiş. OLANLARI SEYRETMEK İÇİN TEKRAR ÇINARIN GÖLGESİNE UZANMIŞ. Ne mi olmuş? Bakalım;
İpi zorlayıp çözen buzağı, hızla ineği emmeye koşmuş. Ancak süt kovasını devirmiş. Öfklenen kadın kürekle buzağıya vurmuş ve buzağı ölmüş. Yavrusunun öldüğünü gören inek, kadını bir boynuz darbesiyle kanlar içinda yere çarpıp, üzerinde tepinmeye başlamış. Bunu gören kadının kayınbabası, tüfeği kaptığı gibi ineği tek kurşunla öldürmüş ve yardım için gelinine doğru koşmaya başlamış. Silah sesiyle ahırdan çıkan kadının kocası, karısını yerde kanlar içinde, babasını da elinde tüfek ona doğru koşarken görünce,silahını çekip babasını öldürmüş. Son nefesini vermek üzere olan karısı kucağında "Şu ineğin yaptığına bak yiğidim, beni ne hale soktu, baban O o azgını öldürmese, parçalarımı bulacaktın" demiş. Hatasını anlayan adam "ben ne yaptım !" diyerek kafasına bir kurşun sıkmış. UZAKTAN OLANLARI SEYREDEN ŞEYTAN İSE "NE YAPTIM Kİ BEN, SADECE İPİ BİRAZ GEVŞETTİM O KADAR" DEMİŞ."
Gültekin Öztürk Abiye teşekkürler.

BİZ YOLCUYUZ

Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti. Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise birmasa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gördü ve merakla sordu:
"Neden hiç eşyanız yok?" dedi. "Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz.. .. Onlar nerede?"
Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu gezgin gence;
"Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var, yavrum"dedi. "Peki, senin eşyaların nerede?"
Gezgin genç, kendini savunurcasına yanıtladı bu soruyu:
"Ama görüyorsunuz.. .. Ben yolcuyum."
Ünlü bilge, hak verircesine güldü:
"Ben de öyle, yavrum" dedi. "Ben de öyle....."

HZ. ALI'NIN ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak birgünde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden biriniağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden bellibir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu:
"Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?"
Köle sıkılarak cevap verdi:
"Işte bu üç parça ekmek."
"O halde neden kendine hiç ayırmadın?"
"Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim."
"Peki sen ne yiyeceksin şimdi?"
"Oruç tutacağım."
Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi:
"Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum."
Cömertliğiyle meşhur Abdullah b.. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve:
"Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin" dediklerinde, şu karşılığı verirdi:
"Ama o elindeki herşeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını...

Avrupa'nın ünlü sanat merkezilerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hos bir tablo görür. Tablonun bedeli oldukça yüksektir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir is bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider. Sanslıdır, tablo hala satılmamıstır. İçeri girer, tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve;
"Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param dabu kadar" der.
Ressam bir süre düsündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve tesekkür ederek çıkar. Mağazada adamın arkadasları da vardır ve saskınsaskın sorarlar:
"Sen ne yaptın, o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar düsük bir rakama sattın?"
Ressam cevap verir:
"Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kisi bulabilirdim?..."

Sözün Özü: Günümüzde insanlar her seyin fiyatını biliyor, fakat hiçbir seyin değerini bilmiyorlar.
Oscar WILDE

SIRKE'NIN INANILMAZ MARIFETLERI..


Sirkede inanılmaz marifetler...
Sirke başlı başına bir mucize.. Hem ilaç hem de mükemmel bir temizlik aracı. Peki sirke nerelerde ve nasıl kullanılır?
Sağlık bakımından bir ilaç, temizlik bakımından da çok faydalı olan sirke ve özellikle elma sirkesinin evinizde nerelerde kullanabileceğinizi biliyor musunuz?
Reader's Digest dergisi, sirkenin birbirinden farklı kullanım alanlarını ve faydalarını kısa kısa maddeler halinde açıkladı. İşte bunlardan bazıları:
Bilgisayar ve çevre birimleri temizler: Bilgisayarınız, yazıcınız, faks makineniz ve diğer ev ofis araçlarını tozdan uzak tutarsanız daha iyi çalışacaktır. Temizliğe başlamadan önce tüm ekipmanların kapalı olduğundan emin olun. Bir kaba eşit miktarlarda su ve sirke koyun. Temiz bir bezi bu karışımın içinde nemlendirin, asla sprey şişesi kullanmayın. Silmeye başlayın. Klavyenizin tuşları gibi dar yerleri silmek için ise elinizde birkaç pamuk tomarı bulundurun.
Bilgisayarınızın faresini temizler: Eski model toplu farenizi temizlemek için yarı yarıya sirke-su karışımı kullanın. Öncelikle, topu farenin altından çıkarın. Karışıma batırarak nemlendirdiğiniz bezi sıktıktan sonra topu temizleyin ve fare üzerindeki parmak izlerini ve kirleri çıkarmak için farenin kendisini de silin. Topun yuvasını temizlemek için bir parça nemlendirilmiş pamuk kullanın, topu yerine takmadan önce birkaç saat kurumasını bekleyin.
Duman kokusunu giderir: Eğer eti pişirirken yaktıysanız ya da evinizde ard arda sigara içiliyorsa, kokunun en yoğun olduğu dörtte üçünü sirke ya da elma sirkesiyle doldurduğunu bir kase koyarak duman kokusunu giderebilirsiniz. Koku evinizin tümüne dağıldıysa farklı odalarda birkaç kase kullanabilirsiniz. Koku bir günden daha kısa sürede çıkacaktır.
Küf lekesini yok eder: Küf lekelerini çıkarmak için sirkeye başvurun. Sirkeyi ilave havalandırma olmaksızın güvenle kullanabilir ve her yüzeye uygulayabilirsiniz. Sirkeyi banyonun demirbaş eşyalarında, fayanslarda, mobilyalarda, boyalı yüzeylerde, plastik perdelerde ve buna benzer birçok yüzeyde kullanabilirsiniz. Hafif lekeler için, sirkeyi eşit miktarda suyla seyreltin.
Krom ve paslanmaz çeliği temizler: Evinizdeki krom ve paslanmaz çeliği temizlemek için, sprey şişesine koyduğunuz seyreltilmiş sirkeyle ve yumuşak bir bezle parlatabilirsiniz.
Gümüşlerinizi parlatır: Gümüş bilezik, yüzük ve diğer takılarınızın yanında evdeki gümüş eşyalarınızın yeni gibi parlaması için yarım bardak sirke ve 2 yemek kaşığı karbonat karıştırdığınız suyun içinde 2-3 saat bekletin. Sonra soğuk suyun altında durulayın ve yumuşak bir bezle kurutun.
Tükenmez kalem lekelerini siler: Tükenmez kalem lekesi olan yere kumaş ya da sünger kullanarak biraz sirke bastırın. Leke çıkana kadar bu işlemi tekrarlayın.
Yapıştırıcıları, fiyat etiketlerini çıkarır: Çocuğunuzun mobilyanıza ya da duvarınıza yapıştırdığı etiketileri çıkarmak için, kenarlarına ve köşelerine biraz sirkeyi emdirin ve dikkatlice kredi kartı ya da plastik telefon kartıyla kazıyın. Cam, plastik gibi yüzeylerdeki fiyat etiketlerini çıkarmak için üzerine biraz daha fazla sirke dökün, birkaç dakika bekleyin ve temiz bir kumaşla çıkarın.
Makasınızı parlatır: Makasınız kirlendiğinde ve yapışkan olduğunda yıkamak için su kullanmayın. Bunun yerine makasınızın keskin kısmını sirkeye batırılmış bir bezle temizleyin ve sonra kurutun.
Kokan tuvaletinizi tazeler: Öncelikle banyonuzdaki eşyaları dışarı çıkarın, sonra duvarları, tavanı ve zemini, 4 litre suya karıştıracağınız 1 fincan sirke ve 1 fincan amonyak ve ¼ fincan karbonat ile yıkayın. Tuvaletin kapısını açık bırakın ve eşyalarınızı içeriye yerleştirmeden önce içerinin kurumasına izin verin.
Halılarınızı eski haline getirir: Eğer halılarınız eskimiş ve kirli görünüyorsa, eskisi gibi parlak ve canlı görünmeleri için 4 litre suyun için 1 fincan sirke kattığınız suya çalı süpürgeyi daldırın ve bununla halınızı süpürün. Halınızın ucundaki rengi atmış iplikler de ışıldayacak ve bu solüsyonu durulamanıza gerek yok.
Halıdaki lekeleri çıkarır : Hafif lekeler için yarım fincan sirke içinde 2 çorba kaşığı tuzu eritin, bu suyla lekeli yeri ovalayın, kurumasını bekleyip, elektrik süpürgesiyle süpürün.
Daha büyük ve koyu lekeler için, karışıma 2 çorba kaşığı boraks ekleyin ve aynı şekilde temizleyin.
Daha inatçı ve halının içine işlemiş kir ve lekeler için, 1 yemek kaşığı sirke ile bir yemek kaşığı mısır nişastasından macun yapın ve kuru biz bez kullanarak lekenin içine iyice ovalayarak yedirin ve 2 gün bu şekilde bekleyin, sonra süpürün.
Leke çıkarıcı sprey hazırlamak için , şişeyi 5 ölçü su ve 1 ölçü sirkeyle doldurun. İkinci bir şişeyi de 1 ölçü köpüksüz amonyak ve 5 ölçü suyla doldurun. Lekeye bu karışımı yedirin. Birkaç dakika bekleyin sonra temiz, kuru bir bezle kurutun. Leke çıkana kadar bunu tekrar edin.
Mum lekesini yok eder: Romantik bir gecenin ışıltısı olan mumlar, ahşap mobilyalarınızda genellikle leke bırakır. Bu lekeyi çıkarırken, lekeyi yumuşatmak için fön makinesini en sıcak ayarına getirin ve kağıt havluyla kurutabildiğiniz kadar kurutun. Sonra, eşit miktardaki su-sirke karışımına batırılmış kumaş ile ovalayın. Yumuşak ve emici bir bezle kurulayın.
Mobilyalardaki su lekesini çıkarır: Ahşap mobilyalar üzerine bırakılan ıslak bardakların bıraktığı beyaz halkaları çıkarmak için eşit oranda sirke, zeytinyağını karıştırın ve bu karışımı yumuşak bir bezle lekeye uygulayın. Parlatmak için ise başka temiz ve yumuşak bez kullanın.

Buzdolabınızı temizler: Kapının sızdırmaz contası ve sebze-meyve gözleri de dahil buzdolabınızın içini ve dışını temizlemek için eşit miktarlarda su ve sirkeyi karıştırın. Küf oluşumunu önlemek için, iç kapıları ve içteki gözleri bez üzerine sirke dökerek silin. Ayrıca, buzdolabınızın üzerinde birikmiş toz ve kirleri silmek için seyreltilmiş sirke kullanabilirsiniz.
Mikrodalga fırınınızı buharla temizler: İçi ¼ fincan sirke ve 1 fincan suyla dolu cam kaseyi fırının içine yerleştirin ve en yüksek ısıda 5 dakika bekleyin. Kase soğuduğunda, bir kumaş ya da süngeri bu sıvıya batırın ve iç yüzeydeki lekeleri temizleyin.
Kesme tahtasını mikroplardan temizler: Her kullanımdan sonra, tahtaları doğrudan sirkeyle silip temizleyebilirsiniz. Sirkenin içindeki asetik asit, E.coli, Salmonella, and Staphylococcus gibi zararlı mikroplara karşı iyi bir dezenfektandır. Asla su ve bulaşık deterjanı kullanmayın. Çünkü, bu tahtanın liflerini zayıflatır.
Bulaşık makinenizi yıkayabilirsiniz: Bulaşık makinenizin performansını yüksek düzeyde tutmak ve sabun tabakası oluşumunu yok etmek için, ünitenin altına seyreltilmiş 1 fincan sirke dökün ya da üstteki rafa bir kasenin içine sirke koyun. Sonra bulaşık makinenizi bulaşık ya da detarjan koymadan tam devir çalıştırın. Özellikle suyunuz sertse, bunu ayda bir tekrarlayın. Ancak, bu işlemi uygulamadan önce bulaşık makinenizin kullanım klavuzuna bir göz atın.
Porselen, kristal ve cam eşyalarınızı temizler: Cam eşyalarınızı parlatmak için durulama suyuna sirke ekleyebilirsiniz. Cam eşyalarınızı her gün parlaması için, bulaşık makinenizin durulama devrine ¼ fincan sirke ekleyin.
Kristal eşyalarınızı parlatmak için bulaşık makinenizi durulama suyuna 2 yemek kaşığı sirke ekleyin. Sonra, bunları 3 ölçü su ve 1 ölçü sirke ile hazırladığınız su ile durulayın ve açık havada kurutun.
Fincanlardan çay, kahve lekelerini çıkarır: Bunun için, eşit miktarda sirke ve tuzla ovalamayı deneyin, sonra bunları ılık suyun altında durulayın.
Su ısıtıcınızı (kettle) temizlemek için: Makinenizde biriken kireç ve mineral kalıntılarını temizlemek için, 3 fincan sirkeyi 5 dakika süreyle iyice kaynatın ve sirkeyi gece boyunca içinde bırakın. Ertesi gün soğuk suyla durulayın.
Kızartma sonrası temizlik yapar: Kızartma işini bitirdiğinizde ocağın üstüne, duvarlara sıçrayan yağ damlacıklarını temizlemek için, bunları seyreltilmiş sirkeye batırılmış sünger ile silebilirsiniz. Durulamak için soğuk suyla ıslatılmış başka bir sünger kullanın, sonra da yumuşak bir bezle kurutun.
Kızartma tavanızı korur: Kızartma tavanızda 10 dakika boyunca 2 fincan sirke kaynatmak, birkaç ay boyunca yiyeceklerinizin yapışmasını önler.
Mutfağınızın havasını temizler: Mutfağınıza dün pişirdiğiniz yemeğin kokusu sindiyse, 1 fincan suya yarım fincan sirke karıştırın. Ve karışım buharlaşana kadar kaynatın.
Yumurtanızı daha iyi haşlamanıza yardım eder: Yumurta haşladığınız suya litre başına 2 yemek kaşığı sirke ekleyerek, yumurtanızın çatlamasını önleyebilir ve kabuğunun daha kolay soyulmasını sağlayabilirsiniz.
Sebze ve meyvelerinizi temizler: Meyve ve sebzelerinizi yemeden önce, gizli kirleri, tarım ilaçlarını ve hatta küçük böcekleri yok etmek için, 4 litre soğuk suyun içine 4 yemek kaşığı elma sirkesi koyun, sebze ve meyvelerinizi bunun içinde durulayın.
Elinizdeki kokuları çıkarır: Yemek hazırladıktan sonra ellerinize sinen soğan, sarımsak ve balık kokusunu çıkarmak çok zordur. Sebzelerinizi dilimlemeden ya da balıkları temizlemeden önce biraz saf sirkeyle ellerinizi ovalamanız işe yarayacaktır.
Boğaz ağrısını hafifletir: 3 şekilde boğaz ağrısına iyi gelir ;
Nefesinizi tazeler: Soğanlı ya da sarımsaklı bir yemekten sonra nefesinizin kısa sürede güzel kokmasının ve tazelenmesinin yolu, bir bardak ılık suyun içine 2 yemek kaşığı elma sirkesi ve 1 çay kaşığı tuzu eritip bununla ağzınızı durulamaktır.
Boğazınız öksürükten dolayı tahriş olduysa ya da konuşmaktan ve şarkı söylemekten dolayı ağrıyorsa, bir bardak ılık suda 1 yemek kaşığı elma sirkesiyle 1 çay kaşığı tuzu eritin ve bununla günde birkaç kez gargara yapın.
Boğazınız grip ya da soğuk algınlığından dolayı ağrıyorsa, bir ¼ elma sirkesi ile ¼ balı karıştırın ve 4 saatte bir, 1 yemek kaşığı yutun.
Öksürük ve boğaz ağrısını hafifletmek için, yarım fincan sirke, yarım fincan su, 4 çay kaşığı bal ile 1 çay kaşığı acı sosu karıştırın. Günde 4-5 kez, 1 yemek kaşığı için. Birini özellikle yatmadan önce için. 1 yaşın altındaki bebeklerinize bal vermemeniz gerektiğini unutmayın.

SEMERCİ

Eşekler köydeki semerciden çok şikayetçilermiş . Semerci hiç iyi semer yapamıyormuş. Eşeklerin sırtları kanlı yaralarla doluymuş. Eşekler toplanıp yeni bir semercinin gelmesi için dua etmişler. Hikaye bu ya duaları da kabul olmuş ve gerçekten köye yeni bir semerci gelmiş.
Ne var ki bu semerci de eşekleri rahatlatacak semerler yapamıyormuş, yaralar azalacakken artmaya başlamış. Eşekler yine toplanıp, köye yeni bir semerci gelmesi için dua etmişler. Ve gerçekten mevcut semerci köyden ayrılmış, yerine başka bir semerci gelmiş. Eşekler her semerci değişikliğinde olduğu gibi yine çok sevinmişler. Ama çok zaman geçmeden yeni semercinin de çok farklı olmadığını, semerlerin gittikçe daha da kalitesizleştiğ ini, yaralarının ise kötüleştiğini görmüşler. Semerci gitmiş, semerci gelmiş. Her seferinde eşekler yeni semerci gelmesi için dua etmişler. Bu hikaye kaç semerci değişene kadar böyle devam etmiş bilmiyorum.
Nihayet bir gün eşekler toplanıp, eski semerciden kurtulmak için değil de eşeklikten kurtulmak için dua etmeye başlamışlar.

AYDINLIK

Bir bilge çölde öğrencileriyle otururken demiş ki; "Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?" Öğrencilerden biri; "Uzaktaki sürüye bakarım" demiş, "koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir." Başka bir öğrenci söz almış ; "İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır." Bilge uzun süre susmuş. Öğrenciler meraklanmışlar ve " Siz ne düşünüyorsunuz? " diye sormuşlar. Bilge şöyle demiş; "Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan, ona "kızkardeşim" diyebildiğimde yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, erkek kardeşim sayabildiğimde anlarım ki sabah olmuştur, içimde AYDINLIK başlamıştır...

Tenhalıkta yücelik


MAYMUN VE PARA

En çok satan kitaplar listesinde haftalarca birinci sırada yer alan Freakonomics kitabının yazarı Steven Levitt, yaklaşık bir yıl önce New York Times'da, Yale Üniversitesinde yapılan çok ilginç bir araştırma hakkında ses getiren bir yazı yazdı. Yazının ve araştırmanın ilginç olmasının nedeni, bu araştırma para ve maymunlarla ilgili olması.Keith Chen, Yale Üniversitesinde ekonomi bölümünde görev yapan bir profesör. Keith Chen'in araştırması; Maymunlara, para kullanmayı öğretmek ve bunun sayesinde topladığı bilgileri, bizlerin yani insanların, para ile olan ilişkisini karsılaştırıp, çeşitli sonuçlar çıkarmak. Araştırma, Yale Üniversitesinin maymun laboratuarında başlıyor.Bu laboratuarda 7 adet capuchin maymunları, bir ana ve birçok küçük deney kafeslerinde, para kullanmayı öğreniyorlar. Para olarak, gümüş renkli, somun kullanılıyor.Süreç gayet basit. Ana kafesten bir maymun alınıp, deney kafesine koyuluyor. Bu maymuna para adını verdikleri somun veriliyor. Maymun öncellikle bu somunu kokluyor, ağzına götürüyor. Bu aşamada bir tepsi içinde çeşitli yiyecekler getiriliyor: elma, üzüm ve jell-o. Amaç, bu 7 maymunun her birinin sevdiği yiyecek türünü bulmak ve bu yiyeceği elde etmek için parayı kullanmalarını sağlamak.Deney kafesindeki maymun elmayı seçiyor. Araştırmacılar, maymuna elmayı vermeden önce, elinden parayı alıp, maymuna yiyeceği veriyorlar.Bu süreç haftalarca sürüyor ve maymunlar birkaç hafta sonra, ellerindeki somunun yani paranın gücünü anlamaya başlıyorlar. Maymunlar paranın kullanımını; araştırmacılar, en çok tercih edilen yiyeceği öğrendikten sonra, yeni bir süreç başlıyor: fiyatlandırma. Bu yeni süreçteki amaç, maymunların, biz insanlar gibi rasyonel kararlar verip vermediğini bulabilmek.Böylece araştırmacılar, birçok maymunun tercihi olan jell-o'nun fiyatını iki somun, elmanın fiyatını yarım somun ve üzümün fiyatını ise bir somun yapıyorlar. Buldukları sonuç ise gerçekten ilginç. Maymunlar, deney sırasında, biz insanlar gibi para harcama konusunda çoğu zaman rasyonel davranıyorlar. Parasını, en çok yiyecek alabileceği şekilde harcamaya başlıyorlar. Maymunlar, 1 somun verip, 2 dilim elma almayı, fiyatı 2 somun olan bir adet jell-o'ya tercih etmeye başlıyor.Buraya kadar her şey güzel! Günlerden bir gün, yine ana kafesten, deney kafesine alınan maymun, deney kafesindeki bir tepsi içinde bulunan 12 somunu görüp, aniden çılgına dönüyor. Paraların bulunduğu tepsiyi kapıp, ana kafese fırlatıyor ve kendisini de ana kafese atıyor. Ana kafesteki bütün maymunlar bir anda gökten para yağdığını görüp, yere düşen paraları kapışmaya başlıyorlar.Levitt, bunu yazısında maymun tarihinde gerçeklesen ilk 'banka soygunu'(maymunun tepsiyi çalması) ve 'hapishane kaçışı' (maymunun deney kafesinden, ana kafese kaçışı) olarak tanımlıyor. Bütün bu kaos içinde araştırmacılar, ana kafesteki maymunlardan parayı geri almaya çalışıyor. Olay biraz yatıştığı bir anda Keith Chen, hiç görmemeyi tercih ettiğini söylediği bir olaya şahit oluyor: Erkek maymunlardan biri, dişi maymunlardan birine yaklaşıp, ona elinde bulunan somunlardan birini veriyor ve bunun karşılığında dişi maymun, erkek maymunun seks teklifini kabul ediyor! İşin ilginç yanı bu iki maymunun 'işi' bittikten sonra, dişi maymun 'kazandığı' parayı araştırmacıya getirip, bununla üzüm almaya çalışıyor. Chen, bu olayı maymun tarihindeki ilk 'fuhuş' olarak tanımlıyor.Üniversitenin araştırma etik bölümü, maymunlar üzerinde yapılan para araştırmasının, maymunların yaşam koşulunu, değerlerini ve gündelik yaşamlarını tamamen değiştirdiği ve zedelediği gerekçesiyle, araştırmayı iptal edip, maymunlara para verilmesini yasaklıyor. .

ÖRÜMCEK AĞINI NASIL ÖRER

Örümcek ağını nasıl örer? Ben merak eder dururdum. İzleyin.Hadi ipikarsıya attın bağladın.Sonra ortasını nerden, nasıl bilipteilmek,düğüm atıyorsun?Çıkan resimde sol altdaki yazıya tıklarsanız adım adım izlersiniz ....sağ altdaki yazıyatıklarsanız tümünü birden izlersinizİyi seyirler...
Lütfen tıklayınız
http://www.espace-sciences.org/science/images/images-maj/Perso/spiderweb/index_spider.html

10 Mart 2010 Çarşamba

İYİ-KÖTÜ

Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır.
Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar.

(Yıl:1600) GİORDANO BRUNO

ÇEKİRDEK HAREKATI

Sonumuzun kıtlık olacağını düşündüğüm için bu maili sizlerlepaylaşmak istedim, çok değer verdiğim ve beni sualtı dünyası iletanıştıran hocam Teoman Sarmaşık'dan gelen bir öneri bu.Tabii ki bu uygulama ne kadar faydalı olur bilemiyorum ama daha sonrakaybedeceklerimizidüşündüğümüzde denemekte fayda olduğunu düşünüyorum..Bilim adamları dünya için en çok 65 yıl ömür biçiyor.Dünya nüfusunun yarı yarıya düşmesi için verdiğim rakam 10 senedir.Çoğunuz buna gülebilir ama bu gün tartıştığımız pek çok kavrambu söylediklerim yanında devede kulak kalacak.1990 senesinden bu yana dört yanı denizlerle çevrili ülkemizin denizlerinde hiçbir canlı kalmadı.Buna şahit Birkaç kişiden biri de benim ve on sene içinde karada dakalmayacak.Canlılar nasıl hızlı yok oluyor inanamazsınız.Birbirinize yolladığınız e-postaları takip edebiliyorsanız tohummeselesini de biliyorsunuz demektir.Çocuklarımızın hatta dünya çocuklarının, sizin yaşınızda ağaç
görmesini istiyorsanız işte bu metni arkadaşlarınıza gönderin. Arkadaşlarınıza göndermez iseniz başınıza hiç bir şey gelmeyecek,gönderirseniz dünyayı kurtardığınız konusunda size herhangi bir plaket deverilmeyecek ama sualtının inanılmaz çoraklığını her yıl tekrar tekrargören ve bunun hızına inanamayan ben, aynı şey karada da olacak diyorum.Sadece bakın ve takip edin. Pirinç fiyatlarının yükselmesibirilerinin dediği gibi 'çinlilerin artık kaşık kullanması' ile >açıklanabilir mi? Hiç kimse ama hiç kimse sağına soluna bakamayacak açkaldığı zaman.Perhiz yaparken salatanızda bıraktığınız son maydanozyaprağı belki son terk ettiğiniz aşkınız olacak. Okumadan silip atabilir, hiç kimseye göndermeyebilirsiniz bu yazdıklarımı ama sonrakipişmanlık fayda sağlamayacaktır.Ülkem benim için her zaman önemlidir ama dünya da bizimdir. Fikri,hocam Teoman Sarmaşık'a ait olan önemli !!!Çok önemli bir kampanya hiç bir maliyeti yok ve sayılamayacak kadarfaydası var.Evde yediğimiz meyve çekirdeklerini kiraz, kaysı, erik, karpuz, kavunvb...sonbahar aylarında (çimlenmesi için yağmurların başlayacağımevsimlerde) pikniğe, dağa, gezmeye gittiğimiz arazilere toprağa gömüpüzerine de bir miktar su dökersek bunların bir kısmı tutacak vedoğanın dengesinin korunmasında yarar sağlayacaktır.Sebzelerde olduğu gibi, yakında meyvelerde de hibrit tohumlar yaygınlaşınca, çekirdekten ağaç yetişme imkânı ortadan kalkacak. Bunedenle elimizi çabuk tutup ülke sathına ne kadar ekebilirsek o kadaryararlı oluruz.Gönderenin Notu:Buyöntemi yıllardır uyguluyorum..Meyve çekirdeklerini asla çöpe atmam.Ankara' da yürüyüş yaptığım parklara savurduğum çekirdek epeycedir..Parklardan topladığım at kestanelerini bile yolda gördüğüm büyük bahçelereatarım.. 20 gün kadar önce evde çimlenmeye başlayanpatateslerden yemek yaparken, kabuklarını biraz kalınca soyarak bahçede toprağa gömdüm.. Şimdi onlarca patates bitkim var.. :)) Yerlitohumumuzu korumamız son derece önemli.. xxxx kaynaklıtohumların emperyal amaçlı silah olarak kullanılıp kullanılmadığınıbilmiyoruz.. Ne zaman kuyruğumuz (ya da boynuzunuzun) çıkacağı bellideğil...Ülkemizdeki 1980 sonrası iktidarları, Türkiye'mizin tarımını bitirmenoktasına getirmiş, son iki dönemde de geri dönülmez bir yolasokulmuştur.. Bunu artık her geçen gün daha iyi fark edeceksiniz. Çokyırtınmamıza rağmen tohum yasası pkk, türban vs..gibigündemlerle güme getirilerek 'geçirildi'..Bana göre, iktidar kadar, muhalefet de bu ihanete ortaktır..Gelecekte onların hiçbiri halkın yüzüne bakamayacaktır..Bir ingiliz siyasetçinin dediği gibi 'Türkiye artık zokayıyutmuştur..' Çocuklarınıza gıda maddelerini ve sularını israf etmedenkullanmayı öğretin. Az suyla banyo yapmanın yöntemini öğrenin, uygulayın,öğretin.. Bu daha çok 'mutlu' olmanızı ve hayatta kalmanızısağlayabilir..
Telaş etmeden, yıkılmadan benzeri yöntemleri öğrenmek ve üretmek içinçaba gösterin..Çok daha güzel günlere; el ele, hep birlikte ....
Dr.Bülent Bir

PIRLANTA VE KUYUMCU

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip, iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der "benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm."
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm." Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar: "Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim." Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"
Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum,
kafam karmakarışık" diye cevap verir.
Bilge hoca çok kısa cevap verir: "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir." Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadır....

4 Mart 2010 Perşembe

FEMİNİSTLER

Feminist Kongre Dünya feministler kongresinde,
Amerikan Delegesi Hanımefendi kürsüye gelmiş:
-'Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım.
- Eve gider gitmez kocama:
-Bundan sonra temiz çamaşır istersen ,
kendi çamaşırını kendin yıka. Işte makine orda..' dedim.
- Ilk gün bir şey görmedim.
- Ikinci gün bir şey görmedim.
- Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında
sadece kendi çamaşırlarını değil, benimkileri de yıkıyor.'

Alman Delegesi söz almış:
'Ben de kararımız gereğince kocama:
- 'Bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka' dedim..
- Birinci gün birşey görmedim.
- Ikinci gün bir şey görmedim.
- Üçüncü gün baktım makinenin başında sadece kendininkileri değil,benim bulaşıklarımı da yıkıyor.'
Üçüncü konuşmacı bizden TÜRK , feminist kardeşimiz:
'Türkiye'ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona dedim ki:
'Bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. Işte mutfak orada..'dedim.
Birinci gün bir şey görmedim.
Ikinci gün birşey görmedim.
Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu,hafiften görmeye başladım ....

KELOĞLANIN CAZGIR ANASI VE PADİŞAH

Baki Dökme, 2.1.2010
bakidokme@hotmail.com
www.iyidersler.8m.com
Dedesi torununa şöyle seslendi:
- Bak Aykız’ım, sana bir Keloğlan masalı anlatayım; dinler misin?
- Aykız sevinçle;
- Dinlerim dedeciğim diye cevapladı dedesini.
Öyleyse anlatıyorum kızım:
- Bir varmış, bir yokmuş
Evel zaman içinde, kalbur saman içinde
Develer tellal, pireler berber iken
Ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Keloğlan derler birisi yaşarmış o zamanki Türk ülkesinde.
Türk ülkesinde en ünlü üç kişi varmış. Biri ülkenin padişahı, diğeri Keloğlan, üçüncüsü de Keloğlan’ın anasıymış. Keloğlan’ın anası cazgır mı cazgırmış. Keloğlan yanlış iş yaptı mıydı, elindeki sopasıyla Keloğlan’ı yola getirirmiş alimallah… Sopayı göstermesi yetermiş Keloğlan’ı yola getirmeye. Çünkü Keloğlan o sopayı kaba etlerine bir kere yemiş zamanında.. Yiyiş ki, ne yiyiş… Vurduğu yeri yaktırıyormuş sopa..
- Küçük Aykız dedesine gülümseyerek baktı. Dedesi, torununun bir şey soracağını anlamıştı. Söyle kızım dedi, sor.. Aykız ikiletmedi dedesini:
- Dedeciğim cazgır ne demek?
Dede torunundan bu sorunun geleceğini biliyordu. Onun için hiç beklemeden cevap verdi:
- Cazgır diye dediğini yaptıran kişilere derler kızım. Böyleleri sözlerini esirgemezler. Başka anlamları da var, ama onları şimdilik boşverelim… Tamam mı benim güzel kızım?
Biz asıl Keloğlan’ın anasına bakalım.
- Tamam dede
Öyleyse kaldığımız yerden devam edelim:
- Ülkede herkes huzur içerisinde yaşarken, bir gün birkaç bin kişi isyan etmiş Padişaha… Padişahın askerlerini öldürmeğe başlamışlar. Her yerde hırgür çıkarır olmuşlar. Birkaç günde bir ortalığı karıştırıyorlarmış bu isyancılar. Ellerindeki ateşli şişeyi her tarafa atmağa başlamışlar.
Sözün tam burasında Aykız dedesinin sözünü kesti;
- Dedeciğim, Padişahın aslanları da varmış, değil mi?
Dede torununu;
- Evet kızım, aslanları da varmış diye cevapladı.. Sonra torununu gözleriyle okşayarak devam etti:
- İsyancılar o kadar azmışlar ki kızım, Türk ülkesinde rahat huzur bırakmamışlar.
Bu durum Keloğlan’la anasının canını sıkmağa başlamış.
Bir gün anası Keloğlun’ı yanına çağırmış ve sert bir sesle şöyle buyurmuş:
- Git o padişah olacağa söyle, bu işi halletsin. Ülkede kan gövdeyi götürüyor, Padişahımız hâlâ ses çıkarmıyor…Üstelik de isyancıların bazılarını pohpohluyormuş.. Söyle ona; bu isyanı bastıracaksa bastırsın, yoksa ben yapacağımı bilirim!.. Beni sarayına getirttirmesin!..
Seğirt! Tez bildir söylediklerimi Paidşaha!.. Çabuk!!! Çap!...
Keloğlan bu sıkıyı alınca Aykız’ım; başlamış seğirtmeğe, yani koşmağa… Atlamış eşeğine; doğu Padişahın sarayına…
- Var varası, sür süresi; vara vara varmış, Padişah’ın kapısına dayanmış.
İzin istemiş vermemişler… Sonra orada senin gibi güzel bir kız görmüş… İşe bak sen! Onun adı da Aykız değil miymiş?!... Hay Allah!...
Neyse, adının sonradan Aykız olduğunu öğrendiği kız Keloğlan’ı sevivermiş; Keloğlan da onu.. Kız bakmış ki kapıkulları Keloğlan’ı babasının yanına bırakmıyorlar, hemen onlara buyurmuş:
- Bırakın Keloğlan’ı! Onu babama ben götüreceğim, ne istediğin anlatsın!
Bu buyruk üzerine kapıkulları Keloğlan’ı içeriye bırakmışlar.. Kızın adının Aykız olduğunu işte o anda öğrenmiş Keloğlan. Çünkü annesi öteden sesleniyormuş:
-Aykııızzz! Çabuk bu tarafa gel bakayım!... Kim o yanındaki saçı yok oğlan?...
Aykız kıpkırmızı olmuş utancından.. Çünkü annesinden izin almamış kapıya gelirken..
Annesi yanına gelince özür dilemiş… Annesine durumu çabucak anlatmış. Kızın annesi anlamış durumu, kızına öfkelenmekten vazgeçmiş..
Hemen Padişah’ın yanına doğru yol almışlar.
Padişah yanına gelen bu Keloğlanı önce tanıyamamış. Sonra tanıyınca hemen;
- Keloğlan hoş geldin, demiş. Hayırdır, bir şey mi oldu? Diye sormuş…
Meğer Padişah Keloğlan’ı ve anasını önceden tanıyormuş.
Keloğlan hiç bekletmemiş, annesinin dediklerini bir bir Padişah’a saygılı bir şekilde aktarmış Ve eklemiş:
- İşte böyle padişahım… Anam öyle dedi. “Beni oraya getirtmesin, bu isyanı çabuk bastırsın” dedi…
Padişah Keloğlan’ın anasının ne yapacağını kestirmiş hemen. Keloğlanın anneannesi de çok cazgır bir kadınmış… Padişah meğer küçüklüğünde o kadının sopasını bir yemiş ki, ne yiyiş…
- Sonra ne olmuş dedeciğim?..
Aykız’ın uykusu gelmişti anlaşılan.. Bir an önce masalın sonunu dinlemek için sabırsızlanmağa başlamıştı…
Dede torununun durumunu gördüğü için zaten hızlı anlatmağa başlamıştı. Masalın sonunu getirmeğe karar verdi:
- Sonra torunum… Padişah kavuğunun altından kafasını kaşımış… Keloğlan’ın önce anneannesini, sonra anasını gözlerinin önüne getirmiş… Kızı da anası gibiyse eğer, vay başıma geleceklere diye düşünüp; başlamış
“Amanın,, Amanın!..” demeğe…
Hemen başvezirini çağırıp buyruk üstüne buyruklar yağdırmış… Sonunda kesin buyruğu vermiş:
- Üç gün içinde bu isyanı durduracaksın! Durdurmazsan ben ne yapacağımı bilirim!
Diye sıkılamış başvezirini…
Başvezir bakmış ki iş ciddi. İsyan durmazsa başı gövdesinden ayrılacak..Hemen ilgililere buyruk vermiş…
Padişahın aslanları kesin buyruğu alınca, birkaç saat içinde isyanın elebaşlarını yakalayıp getirmişler, Padişahın önünde diz çöktürmüşler…
Derhal mahkeme kurulmuş. Mahkeme elebaşları suçlu bulmuş... O zaman devlete isyan edenlerin cezası ölüm imiş. Hemen üç elebaşı idam edilmiş. Elebaşlarının idam edildiğini gören birkaç eşkıya isyanlarını arttırmışlar. Fakat Padişahın aslanları isyancıların gözyaşına bakmamışlar… Onlara yeniden elebaşılık yapmağa çalışanları da yakalayıp, Padişahın önünde diz çöktürmüş, baş eğdirmişler..
Yine mahkemeler kurulmuş, o elebaşılar da ölümle cezalandırılmışlar…
İsyan eden kalabalık bakmış ki bu işin sonu yok; dağılıp evlerine, köylerine gitmişler; işlerine güçlerine bakmışlar. Onlar da iyi insan olup huzur içinde yaşamağa başlamışlar…
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
Gökten üç kırmızı elma düştü..
Padişah bunlardan birini aldı Keloğlan’a, bir diğerini Aykız’ına, üçüncüsünü de şu Aykız’a verelim diyerek sana uzattı…
O elma işte bak şurada, meyve sepetinde… Yıkanmış da üstelik… Sabah uyandığında yersin… Senin yanakların da elma gibi kırmızı, bahtın gökyüzü gibi açık olsun Aykız’ım benim.
Aykız; yarın yiyeceği al almanın hayaliyle mışıl mışıl uyumağa başlamıştı bile…

FÂTİH’İN MAHKEMESİ

Hızır Bey, İstanbul kadısı ve belediye başkanı iken, bir Hıristiyan mîmâr geldi. Fâtih Sultan Mehmet Hân'dan şikâyetçi olduğunu söyledi. Hızır Bey, mîmârı dinledi. Fâtih, bugünkü Ayasofya Câmii’nden daha yüksek kubbeye ve daha üstün mîmârî husûsiyetlere sâhip bir câmi yaptırmak istemiş ve o mîmâr da bu işe tâlip olmuştu. Ama Müslümanların, Ayasofya'dan daha üstün bir esere sâhip olmalarına gönlü râzı olmamıştı. Mısır'dan bin bir zahmetle getirilmiş olan sütûnların yüksekliklerini kısa tutmuş ve kubbenin yüksekliği de Ayasofya'dan alçak olmuştu. Sultan, sütûnların kasıtlı olarak küçültüldüğünü anlayıp çok hiddetlendi. Muhâkeme edilmeden mîmârın eli kesildi.
Hızır Bey, konuyu araştırdı. Şâhitlerle berâber Pâdişahı da mahkemeye çağırdı. Fâtih, mahkeme salonuna girince, başköşeye oturmak istedi. Kadı, hiç çekinmeden, "Oturma begüm!.. Hasmınla yüzleşmek üzere, mahkeme huzûrunda ayakta dur!" dedi. Sultan derhâl söylenen yere geçti. Mahkemenin Pâdişahı Hızır Bey'di. Onun şahsında, İslâmiyet’in âdil hükümleri karşısında bulunmaktaydı. Kadı: "Sen bu zimmînin elini kestirdin mi?” deyip söze başladı. Mahkeme neticesinde; "Sen, Murat oğlu Mehmet! Mahkeme edilmeden bu zimmînin elini kestirdiğin için kısas olunacaksın! Senin elin de onunki gibi kesilecek. Eğer Hıristiyan mîmârı râzı edebilirsen, ölünceye kadar onun ve âilesinin geçimini temin etmek karşılığında elini kesilmekten kurtarabilirsin!" dedi. Herkesle birlikte Pâdişah da tam bir sükûnet içerisinde kararı dinledi. Hıristiyan mîmâr, bu ulvî karar karşısında daha fazla dayanamadı. Ağlayarak Pâdişahın ellerine kapandı. Mîmâr, âilesiyle birlikte Müslüman olmakla şereflendi.
Mahkeme yeri boşaldıktan sonra Kadı Hızır bey ve Sultan Fatih yalnız kalınca Sultan;"Eğer padişahlığımdan korkup haksız bir karar verseydin billahi kılıcımla kelleni kesecektim" der. Hızır bey de kürsünün altında sakladığı topuzu çıkarır;"Hünkarım sizde padişahlığınızdan gururlanıp şeriat mahkemesinin kararını dinlemeseydiniz billahi bu topuzla başınızı ezerdim" der.

KURNAZLIK

Kainatın yaratılmasından sonra yeryüzünde kabiliyetler dağıtılıyormuş. İnsanlar akıl uygun görülmüş ve insanlara dağıtılmaya başlanmış. Fakat akıldan her insan nasibini aldıktan sonra birazı da artmış. Bunu duyan hayvanlar bir meydana toplanmışlar. Çoğu gidip azı kalan akıldan azar azar almışlar; ama aralarında kavga başlamış. Hiçbiri akıl nimetinden faydalanamamış. Sonra bakmışlar yerde başka kabiliyetler de var... Hepsi kendince güzel olan kabiliyetleri almış. Tavuk kanat almış, ama uçma kabiliyetini almayı unutmuş; aslan güçlü ayaklar almış, fakat düşünme kabiliyetini almayı unutmuş, ama sonuçta her hayvan bir kabiliyet almış, yerde en son kurnazlık kalmış.
Kuşlar, kurtlar kendi aralarında kavga ederlerken insan gelmiş, kurnazlığı alıp gitmiş. Tilki insanın ne aldığını merak etmiş, bakmış görmüş ki insanın aldığı kurnazlık... Kurnazlıktan koku kalmış yalnız tilkiye... Kurnazlığın kokusunu da tilki almış.
Kabiliyetlerden kendi paylarına düşenleri alan hayvanla dağılmışlar, balık denize dalmış, birdenbire kurnazlığı hatırlamış, sudan başını çıkarıp bağırmış:
- Ey kuşlar kurnazlığı kim aldı:
- İnsan aldı! diye cevap vermiş kuşlar balığa.
Yine daldırmış başını suya, yüzmeye devam etmiş. Az gitmiş, uz gitmiş, unutmuş kurnazlığın kimde olduğunu. Sudan çıkarmış yine başını bakmış deniz kenarında hayvanlar topluluğu... Sormuş:
- Ey hayvanlar kurnazlığı kim aldı?
- Kim olacak, . insan aldı. demiş hayvanlardan birisi.
Balık da bu cevaba karşılık:
- Çok iyi, çok güzel! Şimdi ne siz bizi ne de biz sizi kıskanacağız!!!
Tilki balığın sözlerine içerledi. Yapmacıktan güldü ve:
- Bunun neresi iyi? İnsanoğlu ne sizi suda, ne de bizi karada rahat bırakacak!
Balık ve diğer hayvanlar bu sözler karşısında donakalmış. Duyduk ki o günlerde balığın suda konuştuğu, hayvanların düşmanlıkları unutup buluştuğu o sahile insanoğlu uğramış ve sudan balığı karadan diğer hayvanları yakalamış, ama tilki o gün insandan kurtulmasını başarmış. O gün bu gündür tilki hep hayvanlar içinde en kurnaz olarak bilinir.

IMF UZMANI

Çobanın biri dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş. Tam o anda, yanına bir Cherokee Jeep yanaşmış. Brioni gömlek, Prada ayakkabılar giyen, Ray-Ban gözlüklü ve Stefano Ricci kravatlı bir sürücü, aşağıya inip, çobana sormuş.

— Kaç tane koyunun olduğunu bilirsem, bana onlardan bir tanesini verir misin?

Çoban, bir adama bir de koyunlarına bakmış; "Tamam" diye cevap vermiş.

Genç adam arabasını park etmiş. Telefonunu bilgisayarına bağlayıp, bir NASA sitesine girmiş, GPS'ini kullanarak yeri taramış, bir database ve logaritma ile doldurulmuş 60 excel tablosunu açmış ve 150 sayfalık bir rapor basmış.

Ardından, çobana dönerek;

"Tam 983 adet koyunun var" demiş.

Çoban da "Doğru" diye cevap vermiş, "Koyununu alabilirsin".

Genç adam koyunu almış ve jeep'inin arkasına koymuş.

Bu kez çoban genç adama dönüp;

"Peki... Senin nerede ve ne iş yaptığını bilirsem, koyunumu geri verir misin?" diye sormuş.

Adam da "Evet neden olmasın" diye yanıtlamış. Bunun üzerine çoban;

"Sen IMF uzmanısın" demiş.

Adam hayretle sormuş; "Nasıl oldu da bildin?"

Çoban "Çok basit" diye cevap vermiş.

"Buraya çağrılmadan geldin, bu bir.

İkincisi benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için benden bir koyunumu istedin.

Üçüncüsüne gelince, bir ...tan anlamıyorsun çünkü köpeğimi aldın....

SEYİS DERSİ

Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş. Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen Profesör sonunda seyise sormuş:
- Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım? Seyis cevap vermiş:
- Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim. Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:
- Konuşmamı nasıl buldun?
Seyis cevap vermiş:
- Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.

"Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anladığı kadardır."

TUZ

Gecenlerde bir supermarkette alisveris yaparken cok yasli bir kadin eline bir tuz paketi almis gorevliye soruyor: ''Yavrum bunun uzerinde kaya tuzu mu, gol tuzu mu..... v.s. yazmiyor. Ben kaya tuzundan imal edilenini almak istiyorum.''.

Önce kadincagizin yaptigini bir yaslilik davranisi zannettim.
İnceledim, sordum sorusturdum, meger kadincagiz hakliymis. Simdi ben de uzerinde kaya tuzu yazanlari satin almaya calisiyorum.

Hatirlarsiniz buna benzer bir ileti de seker için dolasmisti.

Meğerse ülkemizde şeker, pancardan imal edildiği gibi genleriyle oynanmış
mısırdan da imal ediliyormuş (bunun arkasında da maalesef bizim prenslerimiz varmış). Simdi ben, paketin üzerinde ''yüzde yüz pancar sekerinden imal edilmiştir'' yazısını görmezsem satın almıyorum.

Artık tuz yemeyin yedirmeyin ! Nedenine gelince aşağıdaki yazıyı
okuyun. Neden yememeniz gerektiğini anlayacaksınız:

Aşağıdaki bilgiler maalesef doğru...

TUZ GÖLÜ

Sonra; Türkiye neden kanserden kırılıyor..' diye soruyoruz...! ?

Tuz Golü, Van Gölü'nden sonra ülkemizdeki ikinci büyük golüdür... Uzunluğu
80 km olan Tuz Gölü'nün genişliği 48 kilometreyi bulur.... Geniş bir alanı
kapsamasına karşılık çok sığ bir göldür... Dünyanın en tuzlu gollerinden
biridir... Litresinde 329 gram gibi çok yüksek oranda tuz ihtiva
etmektedir.. . Gölün bu özelliğini değerlendirerek tuz elde etmek amacıyla
kıyılarında çok sayıda tuzla kurulmuştur.. . Bu tuzlalardan elde edilen tuz
Türkiye'nin gereksinimi olan tuzun büyük bölümünü karşılamaktadır. ..

Türkiye'nin oldukça kurak bir yerinde yer alması nedeni ile bu sığ
bölgelerde çok yoğun bir şekilde buharlaşma görülür... Doğu kısmındaki
körfez dışında tümüyle kuruyan Gölün tabanında, kalınlığı yer yer 30 cm.'yi
bulan mevsimlik bir tuz katmanı oluşmaktadır.. . Tuz Gölü'nün en derin yeri
sadece 2 m.'dir. Öteki kesimlerin derinliği sadece santimetrelerle
ölçülebilmektedir.

Göle dökülen en önemli akarsular? Peçeneközu Deresi' ile Melendiz Çayı'dır.
Coğrafya bilgileri aynen böyle diyor. Coğrafya bilgilerine girmemiş aci
gerçek ise şudur:

Tuz Gölüne dökülen en büyük akarsu Konya'nın şehir kanalizasyonudur. ..
Çumra yönüne verilen kanalizasyon bu doğrultu üzerinden maalesef herhangi
bir arıtmaya tabi tutulmadan doğrudan Tuz Gölü'ne akıtılmaktadır. ..

Bir milyonu gecen şehir nüfusunun sanayi artıklarını da taşıyan şehir
kanalizasyonu bizlere iyotlu ya da iyotsuz tuz olarak geri dönmektedir.. .

Bu faciaya dur demek ve tuzun kokmasına fırsat vermemek için her sorumlu
vatandaşın üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiği inancı ile bu
mesajı ulaşabileceğimiz her kişiye gönderelim ve ilgilileri göreve davet
edelim.... Yoksa hepimizin yemeğinde Konyalıların katkısı olmaya devam
edecek.'

Yrd. Doc... Dr.. MUSTAFA DURAN

PAMUKKALE UNIVERSITESİ FEN-EDEBIYAT FAK. BIYOLOJI BOL. 20017 DENIZLI

TEL: +90 258 2134030-1178

CEP: 05334361297

FAX: +90 258 2125546