17 Haziran 2009 Çarşamba

OTUZ YEDİNCİ DAMLA

Değme geç, değme geç bana tan yeli!
Tünle kırbaçlanmış yüzüm bu sıra…
Yaraya tuz basılır mı?
Gerçi, gönlüm yedi kuşak Ege’li;
Ağrı doruğunda gözüm bu sıra.

Var, gökçe gülleri al eyleyip git!
Bakır bulutları şal eyleyip git!
Kısır ahlatları dal eyleyip git!
Göğe adam asılır mı?
Kırık divitlerde özüm bu sıra.

Otuz yedi yıldır seni bekledim;
Kâh beşiğe girdim, kâh emekledim…
Sonunda yarını düne ekledim;
Başak boşa kasılır mı?
Üç değirmen taşı sözüm bu sıra.

YETİK OZAN

_________
Cumhuriyet döneminde, sahasının yıldızı olarak kabul ettiğim; “Şiirin sırrına erenlerden” Yetik Ozan; telaşlı bir halde DEVLET Gazetesi ve TÖRE Dergisi’ni bastığımız, Yeni Işık Matbaası’na geldi. “Otuz Yedinci Damla” şiirini, yanındaki desenlerle ve imzalamış olduğu kısa notla birlikte, yukarıda “italik” olarak basılmış mısraları, daktilonun kırmızı şeridi ile yazdığı kağıdı, kapı önünde, elime tutuşturup gitti.
O yıllar, Türkiye’miz gibi, Yetik Ozan’ımızın da buhranlı günleriydi… Şiiri yayınlayamadık… “Divitleri”ni kırdığı zaman olduğundan, belki bu, O’nun son eseriydi… Bir kopyasının daha olmadığını zannettiğim mısraları, edebiyat tarihine emanet edemeden kaybetmiş olmanın vicdan azabını, uzun süre çektim… Yıllar sonra ise, bulmanın sevincini yaşadım.
Sana Gelirim; şiirinde: “Var olmak bu ise bıktım; / Yok olur sana gelirim” ve Can Pazarı’ nda ise: “Kurt, kabrini” “Kendi pençesiyle kazar”. “Kurulmuş öç doruğu” na “Can verip şan alacağım.” demişti…
Şimdi: “Çelikten kanatlarla” çıktığı göklerde, “Başında tolunaylar dalgalanı” yor mudur?
“Yarasına tuz bas” tığımızı, “Göğe adam as” tığımızı ve O’nun, kırmızı şeritle aktardığı mısralardaki “Elveda” yı, bize şairce söylediğini, gafletimizden anlayamamıştık…
Ve otuz altıncı “damla”, “Otuz yedi” ye girdiğinde, otuz yedilik baharında:
“Kanamadan son zaferin tadına / Binip ülkümüzün bengi atına, / Kür-şad'ın izinden, Cennet katına..”;
“Gökçe gülleri al eyleyip”; “Bakır bulutları şal eyleyip”; uçtu gitti…

İbrahim Metin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder