11 Şubat 2014 Salı

Törensiz Gömülen Yiğitler

"BİR GÜL BAHÇESİNE GİRERCESİNE" toprağa düşenlere, törenli, törensiz gömülenlere -rahmet dileklerimizle birlikte- HASAN KAYIHAN'ın şu yazısını ithaf edelim mi?

TÖRENSİZ GÖMÜLEN YİĞİTLER
 Çanakkale.. Burçsuz ve bakımsız hisar.. Ve zırhlılar, kruvazörler düşman kolunda.. Ölüm saçan mermiler.. Onlar öldürdüler; biz şehid verdik. Ve açarak analarca yüreğimizi kara toprağın bağrına, ölüm yağmurunu di...ndirdik. Güller bitti. Conkbayırı’ nda; beyaz ve kırmızı.. Bayrağımızdı o bizim; yurtlarımızda büyüyen şafaklara açılan gözlerimiz, Sakarya'da ırmaktı, Bingöllerde pınar.. Gözyaşlarımızla yundu kömürleşen bedenlerimiz; kirletilen mabetlerimiz.. Destan destan büyüdü yüreklerimizde, bu topraklar için toprağa düşenlerimiz.. Dedemizdi onlar bizim, babamızdı, anamız ve bacımız. Meçhul asker dediler, kendini bilemeyenler.. Taşlar diktiler yerden göğe. Taşları alkışladılar.. Yüreklerimizde yaşayan, soluk alan ve yumruk yumruk sıkılan şehitlerimiz, güldüler taşlara yüz sürenlere bakıp...
 Bilemediler ki, onlar, ellerini yaldızlara, tablolara, mozaiklere değil, sonsuz kudret sahibi Tanrı'ya uzatmaktadırlar.. Biz onları taştan mozolelere değil, yüreklerimize gömdük.. Taşıyacağız, dünya durdukça.. Destanlarımızla ve ağıtlarımızla..
Zulmün o kızıl gölgesinde pusu kuranlar; korkulu yüreklerini kanla yüreklendirip tetik çekiyorlar.. Gözlerini bürüyen kızıl ve iğrenç öfke, bir namlunun dibinden fırlayan kurşun olup ölüm taşıyor.. Tetik, parmaklarının altında; parmakları daha gerilerde birilerinin.. Onlar, zulmün ve nasırlaşmış bir arzunun elleri, ayakları.. Vur dendiğinde vuruyorlar. Çanakkale önlerinde sürülen bir fişek gibi.. Sadece barut ve çelik... Patlayacak ve parçalayacaklar... Fitilleri bunun için ateşleniyor zira.. Hedef, gene inananlar, imân edenler.. Kara toprağın bağrına düşenler gene isimsiz değiller, meçhul hiç değiller... Gözlerinde ve gönüllerindeki ateş, özünü Tanrı'dan, Tanrı'ya imândan almış.. Vatanının ilhâmıyla, soyunun kutsal kanıyla bezenmiş, büyüdüğü toprak ve ‘tuttuğu bayrak' belli olanlar...
 Vahşetin ellerine ve beyinlerine söyletecek tek söz bırakmamışlar. Destanlarını söylüyorlar şimdiden; düşenler, düşmeden önce ağıtlarını... Ve dualarını. Gönüllerinde aynı ülkü: TANRI KORUSUN TÜRK'ü. Törensiz gömülüyorlar, Ülkü Şehitleri.. Fâtihâ'ları doğduklarında okunmuş..
 Ve onlar.. Taşlara yüz sürenler, bilemediler ki kızıl gözlü güllere gülerek koşanlarımızın öfkesi, baruta değildi, çeliğe ve çekirdeğe değildi diş bileyişleri.. Gönüllerindeki ateş, kâlûbelâ'dandı.. Taşıdıkları ruhtandı, kandandı. Taş sundu meçhul askerciler, “yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli” olanlarımıza. Şehitler tepesini boş sanıp, taşlarla doldurmaya kalkıştılar.. Dünkü, ruhsuz ve imansızdılar.. Kimbilir, belki de kansız.. Düşünemediler ki, düşünenlerin, “gökkubbeyi nidâ nâmıyle alıp da kanayan lâht’lerine bütün ecrâmıyle çekmek” istediği süngülü yiğitler, şeklin ve biçimin çok çok ırağında ve elbette üstündeydiler.. İmanları, puta değildi, taşa ya da haça değildi. Maddeden arıtır da öyle inanırlardı.. Hıristiyanlardan farklarını bilemediler, batının çılgın papağanları kesilenlerimiz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder