3 Aralık 2013 Salı

USTAYLA ÇIRAK


Nermi Uygur
Eğitimci, dağ kılavuzu. Her öğrenciyle yeniden tırmanır, her birinin ilgileri sorularıyla yeni görüp yaşar.

En yetkin eğitim-düzeni, yanlışları en kısa sürede en uygun biçimde düzeltebilme donatımı sağlayan eğitimdir. Bunun için bolca usta yetiştirmek gerekir. Usta, gerçek ustaysa az rastlanır bir pırlantadır. Yetkin eğitime gelince, zor mu zor bir kültür başarısı. Yetkin eğitim eğitim ustalarının işidir her şeyden önce. Oysa usta…Yaman bir döngü.

Her çırak usta olamaz. Her usta çırak olmuştur.

Usta öğüt vermez, yönerge koymaz, ortalama söylemez, örtük açık gütmez. Durur, bakar, dinler, gösterir, susar, konuşur, güler… Usta, çırağın kendini bulmasında çırağa arkadaşlık eder.

Ustanın Bilgeliği

Usta, çırağını, görünüşte belirli bir uğraş doğrultusunda ufak-tefek işlerle oyalarken, çırağı kendi özüne en uygun biçimde olgunlaşmaya bırakan kişidir. Çırak için olgunlaşmanın ne denli zor bir süreç olduğunu iyice bildiği içindir ki, usta, çırağı oyalarken oyalamada gösterir ustalığını. Genellikle tezcanlıdır ama çıraklar; her şeyi bir günde öğrenmek isterler. Oysa öğrenim belli bir yavaşlıktır; çünkü öğrenim kişi olgunluğunun bir parçasıdır. İşte bundan usta, çırağın, insan olarak yaşayıp yetişmesini elden geldiğince çarpıtmadan düzenleyip denetmekten başka bir görevle görevlendirmez kendini. Böylece, ustanın çırağa en büyük katkısı : belirli bir iş yetisi, bir yapma becerisi aktarmak değil, çırağın iş dışında kendi kendisini yetiştirmesine yardımcı olmaktır. Belirli bir işte çıraktan inceden inceye başarı bekleyip çırağı tekyanlı bir alıştırmalar zincirine bağlayan sözümona usta, çırağın yetişip gelişmesini darlaştırır aslında.

Zararsız ilâçlarla hastaları oyalarken, hastaların doğayla kendi kendilerine göz-kulak olmalarını sağlayıp izleyen hekimler gibidir ustalar.

Ustanın işi örnek’ledir, düpedüz örnek vermekle değil ama. Tıpıtıpına uyulması gereken örnekler veren kişiye usta denmez. Ustanın tek örneği kendisidir.

Çok yönden çıraklığın ustalıktan daha çekici olduğuna içten inanmayan usta, işinden pek bir tat almaz. Tat almadıkça da iş düpedüz iştir.

Ustanın çırağına aktarabileceği en önemli “bilgi”, belki de, en önemli “bilgilerin” başkalarına aktarılamıyacağıdır.

En önemli olanı, olsa olsa ustanın yardımıyla kendisi bulup özümseyebilir.

Sözümona “küçüleceğim” diye, “özgürlüğümü yitireceğim” diye ürküp çırak olmayı göze alamayan, usta olmayı hiçbir zaman ummamalıdır.

Çıraklığı kişiliğin silinmesi diye yorumlamak yanlıştır.

Çıraklık, kişiliğe götüren öğrenim ve eğitim süreçlerinin kapsadığı zamandır.

Ustası “oldu” demeden “ben usta oldum” diyen, ustalıktan anlamayanlarca alkışlansa da, bilenlerin gözünde iyi bir çırak bile değildir.

Ustasına inançla bağlanıp güvenmeyenin ustası yok demektir.

Her çırak kendine yaraşan ustayı bulur.

Ustaya, kendisi için vazgeçilmez bir varlık gözüyle bakmayan, henüz ustasını bulmamıştır. Gücünü kötüye kullanmaksızın çırağın kendisine bu gözle bakmasını sağlayamayan usta, “çırağım var” demesin.

“Ben çıraksız da ederim” diye düşünen usta mutsuz ve güdüktür.

Kendi özüne ustalık edip yetiştiren usta her yüzyılda birkaç taneyi geçmez.

Çırağın kötüsü, çabuk yükselmek için elden geldiğince ustasının suyuna gider.

Ustanın kötüsü, çırağının yaptığı her şeyi beğenip bolkeseden başarı belgesi dağıtır.

Yalnızca öğretene, kararlamadan öğretene, herkese aynışeyi aynı biçimde öğretene usta adı yaraşmaz. Usta, öğretiden başka şeylere de gereken önemi vermesini bilen; öğrenciye özgü kişiliğin gerçekleşmesini çepeçevre göz önünde bulunduran kimsedir.

Bir şey öğretenlerin pek azı ustadır.

İlk Görev Olarak

İlk görev olarak, kafa uyuzluğunu, gönül tamtakırlığını, düşünme yavanlığını, istem çelimsizliğini, yaşama ezberciliğini gidermeye yönelmeyen sözümona ustalar ha varmış ha yokmuş.

Ne gösteriş kurullarının, ne düzmece alkışların sürekli bir ustalığı onaylamaya gücü yeter.

Sorunları kendi başına çözmeyi denemede öğrencisine bilgi, sezgi, yetenek ve yüreklilik kazandırmayan öğretmen zararlı bir öğretmendir.

Aktardığı bilgi ve beceriden ötürü birini hoca diye belleyen bir öğrencinin hocadan haberi yoktur. Gerçek hoca bir aracı olarak değil, kendisi için sevilip sayılan; çoğun, öğrencisinin yaşama-tutumunu kökünden değiştiren büyük bir mutluluk pınarı, aranan bir yazgı, unutulmaz bir karşılaşma, eşsiz bir anlam-kaynağıdır.

Hepimiz Çırağız

Öğreneceği şeyleri çabucak öğrenmek isteyen çırak, aslında uğraşını küçümsemekte, dolayısıyle de özünü küçültmektedir. Zor uğraşların ustası olmak için uzun süren çıraklıkları göze almak, böyle bir çıraklığı yükü tadıyla sevmek gerekir. Dostluk, bilim, bilgelik, musîki, yazarlık, felsefe türünden insanı yücelten tüm güzel şeyler için de bu böyle değil midir?

Eninde sonunda hepimiz insanlık çırağıyız.

Ustayla çırak iki ayrı kişidir ama, gerekli uyum varsa, ikisini birden sarıp sarmalayan ikisi-bir’de kaynaşırlar.

Öğrencisiz hoca : kokusuz gül.
Hocasız öğrenci : güneşsiz ağaç.

NERMİ UYGUR
Yaşama Felsefesi, sh.73-76, Çağdaş yy.Ekim/1981

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder