4 Mart 2010 Perşembe

KELOĞLANIN CAZGIR ANASI VE PADİŞAH

Baki Dökme, 2.1.2010
bakidokme@hotmail.com
www.iyidersler.8m.com
Dedesi torununa şöyle seslendi:
- Bak Aykız’ım, sana bir Keloğlan masalı anlatayım; dinler misin?
- Aykız sevinçle;
- Dinlerim dedeciğim diye cevapladı dedesini.
Öyleyse anlatıyorum kızım:
- Bir varmış, bir yokmuş
Evel zaman içinde, kalbur saman içinde
Develer tellal, pireler berber iken
Ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Keloğlan derler birisi yaşarmış o zamanki Türk ülkesinde.
Türk ülkesinde en ünlü üç kişi varmış. Biri ülkenin padişahı, diğeri Keloğlan, üçüncüsü de Keloğlan’ın anasıymış. Keloğlan’ın anası cazgır mı cazgırmış. Keloğlan yanlış iş yaptı mıydı, elindeki sopasıyla Keloğlan’ı yola getirirmiş alimallah… Sopayı göstermesi yetermiş Keloğlan’ı yola getirmeye. Çünkü Keloğlan o sopayı kaba etlerine bir kere yemiş zamanında.. Yiyiş ki, ne yiyiş… Vurduğu yeri yaktırıyormuş sopa..
- Küçük Aykız dedesine gülümseyerek baktı. Dedesi, torununun bir şey soracağını anlamıştı. Söyle kızım dedi, sor.. Aykız ikiletmedi dedesini:
- Dedeciğim cazgır ne demek?
Dede torunundan bu sorunun geleceğini biliyordu. Onun için hiç beklemeden cevap verdi:
- Cazgır diye dediğini yaptıran kişilere derler kızım. Böyleleri sözlerini esirgemezler. Başka anlamları da var, ama onları şimdilik boşverelim… Tamam mı benim güzel kızım?
Biz asıl Keloğlan’ın anasına bakalım.
- Tamam dede
Öyleyse kaldığımız yerden devam edelim:
- Ülkede herkes huzur içerisinde yaşarken, bir gün birkaç bin kişi isyan etmiş Padişaha… Padişahın askerlerini öldürmeğe başlamışlar. Her yerde hırgür çıkarır olmuşlar. Birkaç günde bir ortalığı karıştırıyorlarmış bu isyancılar. Ellerindeki ateşli şişeyi her tarafa atmağa başlamışlar.
Sözün tam burasında Aykız dedesinin sözünü kesti;
- Dedeciğim, Padişahın aslanları da varmış, değil mi?
Dede torununu;
- Evet kızım, aslanları da varmış diye cevapladı.. Sonra torununu gözleriyle okşayarak devam etti:
- İsyancılar o kadar azmışlar ki kızım, Türk ülkesinde rahat huzur bırakmamışlar.
Bu durum Keloğlan’la anasının canını sıkmağa başlamış.
Bir gün anası Keloğlun’ı yanına çağırmış ve sert bir sesle şöyle buyurmuş:
- Git o padişah olacağa söyle, bu işi halletsin. Ülkede kan gövdeyi götürüyor, Padişahımız hâlâ ses çıkarmıyor…Üstelik de isyancıların bazılarını pohpohluyormuş.. Söyle ona; bu isyanı bastıracaksa bastırsın, yoksa ben yapacağımı bilirim!.. Beni sarayına getirttirmesin!..
Seğirt! Tez bildir söylediklerimi Paidşaha!.. Çabuk!!! Çap!...
Keloğlan bu sıkıyı alınca Aykız’ım; başlamış seğirtmeğe, yani koşmağa… Atlamış eşeğine; doğu Padişahın sarayına…
- Var varası, sür süresi; vara vara varmış, Padişah’ın kapısına dayanmış.
İzin istemiş vermemişler… Sonra orada senin gibi güzel bir kız görmüş… İşe bak sen! Onun adı da Aykız değil miymiş?!... Hay Allah!...
Neyse, adının sonradan Aykız olduğunu öğrendiği kız Keloğlan’ı sevivermiş; Keloğlan da onu.. Kız bakmış ki kapıkulları Keloğlan’ı babasının yanına bırakmıyorlar, hemen onlara buyurmuş:
- Bırakın Keloğlan’ı! Onu babama ben götüreceğim, ne istediğin anlatsın!
Bu buyruk üzerine kapıkulları Keloğlan’ı içeriye bırakmışlar.. Kızın adının Aykız olduğunu işte o anda öğrenmiş Keloğlan. Çünkü annesi öteden sesleniyormuş:
-Aykııızzz! Çabuk bu tarafa gel bakayım!... Kim o yanındaki saçı yok oğlan?...
Aykız kıpkırmızı olmuş utancından.. Çünkü annesinden izin almamış kapıya gelirken..
Annesi yanına gelince özür dilemiş… Annesine durumu çabucak anlatmış. Kızın annesi anlamış durumu, kızına öfkelenmekten vazgeçmiş..
Hemen Padişah’ın yanına doğru yol almışlar.
Padişah yanına gelen bu Keloğlanı önce tanıyamamış. Sonra tanıyınca hemen;
- Keloğlan hoş geldin, demiş. Hayırdır, bir şey mi oldu? Diye sormuş…
Meğer Padişah Keloğlan’ı ve anasını önceden tanıyormuş.
Keloğlan hiç bekletmemiş, annesinin dediklerini bir bir Padişah’a saygılı bir şekilde aktarmış Ve eklemiş:
- İşte böyle padişahım… Anam öyle dedi. “Beni oraya getirtmesin, bu isyanı çabuk bastırsın” dedi…
Padişah Keloğlan’ın anasının ne yapacağını kestirmiş hemen. Keloğlanın anneannesi de çok cazgır bir kadınmış… Padişah meğer küçüklüğünde o kadının sopasını bir yemiş ki, ne yiyiş…
- Sonra ne olmuş dedeciğim?..
Aykız’ın uykusu gelmişti anlaşılan.. Bir an önce masalın sonunu dinlemek için sabırsızlanmağa başlamıştı…
Dede torununun durumunu gördüğü için zaten hızlı anlatmağa başlamıştı. Masalın sonunu getirmeğe karar verdi:
- Sonra torunum… Padişah kavuğunun altından kafasını kaşımış… Keloğlan’ın önce anneannesini, sonra anasını gözlerinin önüne getirmiş… Kızı da anası gibiyse eğer, vay başıma geleceklere diye düşünüp; başlamış
“Amanın,, Amanın!..” demeğe…
Hemen başvezirini çağırıp buyruk üstüne buyruklar yağdırmış… Sonunda kesin buyruğu vermiş:
- Üç gün içinde bu isyanı durduracaksın! Durdurmazsan ben ne yapacağımı bilirim!
Diye sıkılamış başvezirini…
Başvezir bakmış ki iş ciddi. İsyan durmazsa başı gövdesinden ayrılacak..Hemen ilgililere buyruk vermiş…
Padişahın aslanları kesin buyruğu alınca, birkaç saat içinde isyanın elebaşlarını yakalayıp getirmişler, Padişahın önünde diz çöktürmüşler…
Derhal mahkeme kurulmuş. Mahkeme elebaşları suçlu bulmuş... O zaman devlete isyan edenlerin cezası ölüm imiş. Hemen üç elebaşı idam edilmiş. Elebaşlarının idam edildiğini gören birkaç eşkıya isyanlarını arttırmışlar. Fakat Padişahın aslanları isyancıların gözyaşına bakmamışlar… Onlara yeniden elebaşılık yapmağa çalışanları da yakalayıp, Padişahın önünde diz çöktürmüş, baş eğdirmişler..
Yine mahkemeler kurulmuş, o elebaşılar da ölümle cezalandırılmışlar…
İsyan eden kalabalık bakmış ki bu işin sonu yok; dağılıp evlerine, köylerine gitmişler; işlerine güçlerine bakmışlar. Onlar da iyi insan olup huzur içinde yaşamağa başlamışlar…
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
Gökten üç kırmızı elma düştü..
Padişah bunlardan birini aldı Keloğlan’a, bir diğerini Aykız’ına, üçüncüsünü de şu Aykız’a verelim diyerek sana uzattı…
O elma işte bak şurada, meyve sepetinde… Yıkanmış da üstelik… Sabah uyandığında yersin… Senin yanakların da elma gibi kırmızı, bahtın gökyüzü gibi açık olsun Aykız’ım benim.
Aykız; yarın yiyeceği al almanın hayaliyle mışıl mışıl uyumağa başlamıştı bile…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder