28 Ocak 2010 Perşembe

Evliya Çelebi

Fakirin Bayramoğlu Nam Mahalde Vakf û Aram İttiğüdür (I)


13 Temmuz günü TÖRE'nin İstanbul'da bulunan yazarları ve idarecileri dergimizin üçüncü yılını Bayramoğlu'nda, Basın İlân Kurumu Tatil Köyü'nde kutladılar. Sey­yahı Fakir bu toplantıyı kendi diliyle ve gözüyle okuyucularımıza anlatıyor. Anlattıklarında, az abartma var ise suç tamamen Evliya Çelebi’nindir.


Seyyahı Fakir EVLİYA ÇELEBİ


Bu, Bayramoğlu nâm mahal, İslâmbol'un bir konak şarkında, MIR-MIRAĞA deryası kenarında, sadâbâd mislü bir mahaldür. İslâmbol'un keyf ehli kimesneleri cümle buraya gelürler. Hatta Engürü diyarından dahi gelenler vardur. Meğer Engürü’de mukim, Medrese-i Şark-ul Avsat (2) ulemâsından İSKENDER YETİMİ ile zevcesi, udebâdan
ÂMİNE HATUN evvelce ol yere gelüp, İslâmbol ulemâsını davet eyle­mişler. Fakir bunu haber alıcak hemân mezkûr ulemâ ile temasa geçtim.


Nihayet HARAM İSKELESİ’nde cem olduk. İslâmbol Medresesi'nden NECMEDDİN HACI EMİNZADE, MUSTAFA KAFA ALİ OĞLU, Söke'li MUHAMMED İRİÖZ, EROL GÜNGÖRMÜŞZÂDE vü haremleri gelmiş idiler. Bunların cümlesi ashâb-ı TÖRE'dendür. Hemen bir MİNNİBÜS kiraladuk kim, ÖTEBAS tesmiye olu­nan vâsıtanın yavrusudur. Bir saatte kârip bir yolculuktan sonra Bayramoğlu’na vasıl olduk. Kenâr'ı râhta (3) SİTTE-İ BASIN deyû bir tahrir göricek, aman karındaşlar, biz buraya baskına gel-dük de bize niçün dimezsiz. Bu hakîr silâhlarını almamıştur; imdi ne ile cenk iderüz deyû feryada baş-ladukta, ayıttılar kim, «Evliya, basın, cerîdecilik dimektür. Bunun baskın ile bir alâkası yoktur. Sitte dahi kûy ü oba gibi küçük iskân yirlerine dirler. Yâni cerîdecilerin köyüdür.» Fehmeyledüm ki altı adet hanelerden mürekkeb yerler olduğu içün buralara sitte dirler. Mihmandarlarımız Âmine Hatun ile zevci İskender Yetimi bizi istikbal idüp, kûye götürdüler. Cennet bahçesi gibi bir yer olduğun şundan fehmeyledüm ki, bir hayli elma ağaçları olup, anlardan yemek mem­nudur.
Daha oturup üç - beş kelâm dahi itmemiş idük kim, yoldaşlardan Sökeli Muhammed İriöz, «Aman deryaya girelüm» deyû soyunmaya başladı. Biz dahi ana tâbi oluben soyunduk. Lâkin diğer karındaşlarımızı bir türlü ruzı idemedük. Necmeddin Hacıeminzâde ile Erol Güngörmüş zade Asyâî vasıflarının derya ile imtizaç eylemedüğünü, boğulmaktan havf ittüklerini, Mustafa Kafa Ali Oğlu yoldaşımız ise, gaayetle iri cüsseli bir zât oldu­ğunu, deryayı taşurup kûy-ü suya
gark itmekten endişe duyduğunu beyânla suya girmeyüp, sâye-i eş-carda muhabbete karar virdüler.


Biz, Muhammed İriöz yoldaşımızla köyün BÎİLÂC kısmına azimet eyledük. Oraya vâsıl oldukta gördük kim bir alay avret ü er kişi cemaat cemaat kumlar üzerinde Bîilâc safâsı yaparlar. Fakir avretleri yarı üryan göricek hayli teeddüp eyleyüp, didelerimi kapatup deryaya ilerledim. Ol esnada bir kalp ürümesi işitüp didelerimi açtukta, kedi cesametinde bir kelp’in bize doğru hücum eyledüğünü gördüm. Bu kelp müstesna bir kelp olup, bizim çomarlara hiç benzemez. Suretindeki ifâde dahi, yaşı yetmişbeşe baliğ olmuş yahudi hahamlarının ifâdesi gibidür. Lâkin serv-i hırâmân (4) bir duhter bu kelpin zincirini elinde tuttuğundan üstüme ziyâde geleme­di. Bu işe canım hayli sıkılup, Muhammet İriöz yoldaşıma dönüp, birâderüm bu kelp nice kelptür kim, cismine bakmadan bize ürür? Kanden almıştur bu cesareti deyû şekva eyledüm. Bu kelpin cesaretinin daha sonra fehmeyledüm. Meğer bunda bir kaç adet yahudi zengin­leri dahi var imiş. Anlara güvenerek bu cesareti göstermiş.


Bir müddet sonra deryaya girdük. Lâkin bu Muhammet İriöz yoldaşımın şenâverliğine (5) ve dilâverliğine hayret eyledim. Deryadaki mâhîler (6) bile anın gibi yüzemez. Şenâverlikte de ilminden geri kal-maz bir âdemdür (Allah selâmet virsün). Beraber deryaya açıldukta, baktım ki ânın duracağı yoktur, ey yoldaşım haydi geri dönelim, fakir yüzmeyi Kızılırmak'ta ta'lim eylemiştür daha ziyâde gidemez deyû bir teklifte bulundum. Ol dahi şöyle cevap verdi : «Karındaşım, son eyyamda Yunan keferesi işi azıtmıştur; hele Yunan cezirelerine varup anlara bir gözdağı vireyim.» Biz ânın yarenlik ittüğünü zannederek geri döndük. Bir müddet sonra dideden nihan oldu. Biz ânı intizar (7), iderken, İskender Yetimi karındaşımız yanıma gelüp, «Muhammet İriöz hâcemiz kandedür? (8)» deyû sual ittükte, ahvâli kendüye nakleyledüm. Anınla dahi bir miktar deryada yüzdük. Bu yoldaşımız uzağı göremedüğü içün gözlük isti'mâl iderdi. Lâkin deryadan çıktukta, «Aman Çelebi, ben etrafı­mı iyi göremiyorum; tiz gözlüğümü bulalım.» dedi. Biz, haydi beraber arayalım deyince, «Benim bulmam içün, gözlüğümü takmam gerek» deyû cevâp virdi. Kendüye ziyâde hak virüp ben aramaya başladım. Hayli müşkilât ile gözlüğü bulup, kendüyü rahata kavuşturdum. Bâ'dehû Muhammet İriöz yoldaşımızı intizara başladuk. Meğer bizimle yârenlik itmemiş. Bir müddet sonra koltuğunda iki adet kâfir kafası ile çıktı geldi. Böyle, TOZKOPARAN İSKENDER sîretli bir kimesne olup, hayretlere garkeyledi.


Bundan sonra kûyün aşhanesinde bir sofra kuruldu kim, hân-ı yağma didükleri bu olsa gerek. Bu sofrada daha nice ehl-i ceridiyyûn var idi. İskender Yetimi vü Âmine Hatun'un misafirperverliğine aşkolsun. Andaki gülamlara (9) muhkem tembihatta bulunmuş olacaklar kim, her ne istesem hemân getürürlerdi. Biz bundan taam iderken, ar­kamızda ba'zı kimesnelerin, KURUMÎ lisânı ile mükâleme ittüklerini isti'ma eyledük. Meğer, DE-RE-DE kabilesi reisi Samuel Kepekçi ile ashabı dahi anda taam idermişler. Bizim bunda olduğumuzu işiterek zannedüp, «Varıp ânın sakalların yolayım.» deyû tefekkür idermiş. Lâkin, bastuğu yeri titreten bir ci­van olduğumu göricek, taamdan sonra dîdeden nihân oldu.
Bu yerin hevâsı vü suyu ol mertebe hoştur kim, âdeme yevmiye altı öğün taam yidürür. Nitekim bi­raz sohbetten sonra bir sofra dahi kurdurup, peynir, domates ekleyledük. Ba’dehû İskender Yetimi yoldaşımız hepimizi cem idüp, FET-VÂGRAF nâm bir âlet ile tasvirleri­mizi çıkardı. Encamı İslâmbol'a rücû vakti gelüp, yaran ile vedâlaştuk. Âmine Hatun'un ânesi HALİDE NUSRET ninemizin dahi destin bûs eyledik. Kendüsü şuarâdan olup, hayli yaşlı, nûr yüzlü bir hâtûndur. Minnîbüsümüze süvâr olup, İslâmbol’a döndük. Hak tealâ TÖRE ashabının gönlünü dâim böyle hoş eyleye. Âmîn..
(1) Durup dinlenme.
(2) Burada, Ortadoğu Teknik Üniver-
sitesi.
(3) Yol kenarı.
(4) Servi şahnişli.
(5) Yüzücülük.
(6) Balık.
(7) Beklemek.
(8) Nerede.
(9) Erkek köle.


EVLÎYA ÇELEBİ
TÖRE DERGİSİ: YIL : 6 (DEVRE : 2) SAYI: 39 – 40 AĞUSTOS - EYLÜL 1974

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder