7 Nisan 2017 Cuma

Hepimiz Suçluyuz


Osmanlı devrinde “Acaba Ay’da kimse var mı?” sorusu düşmüş milletin aklına
Bunu öğrenmek için de bir çare düşünmüşler
Demişler ki; “Ahaliyi Sultanahmet meydanına toplayalım Hep bir ağızdan hey diye bağırtalım Çok yüksek bir ses çıkacağı için nasıl olsa Ay’dan duyulur, eğer orada kimse varsa bize cevap vermeye çalışır!” 
Burada bir dakika soluklanıp atalarımızın bu fennine, bu ilmine şapka çıkartmayı ihmal etmeyelim ve hikâyeye devam edelim
Günü geldiğinde saray memurları binlerce kişiyi Sultanahmet meydanına toplamış, “Ey ahali!” demişler “Bir, iki, üç diye sayacağız, üç denildiğinde hep bir ağızdan ‘Heeeeey!’ diye bağıracaksınız Tamam mı?”
“Tamaaam!” demişler
Padişah da gelip makamına kurulmuş
Bu arada kalabalık arasında bulunan bir fani kendi kendine demiş ki: “Ben boşu boşuna bağırmayayım, nasıl olsa kalabalığın içinde benim bağırıp bağırmadığım fark bile edilmez”
Sonra mabeyinciler “Biiir, ikiiii, üç!” diye seslenmiş veeeeee
Kalabalıktan hiç ses çıkmamış
Koca meydana ölüm sessizliği çökmüş, sinek uçsa duyulacak
Çünkü meydandaki herkes o kurnaz atamız gibi düşünmüş
Nasıl olsa başkaları bağırır diye herkes meydanı birbirine bırakmış
***
Taviloğlu, bu müthiş hikâyeyi anlatır anlatmaz “işte tamam” diye düşündüm “Türkiye’nin bugünlere nasıl geldiği sorusunun cevabını bulduk Çünkü yıllar boyunca herkes sorumluluğu birbirinin üstüne attı Ben işime gücüme bakayım, nasıl olsa birileri çıkar mücadele eder dedi Ne kimse siyasetin ateşinde yandı, ne hayatından fedakârlık etti Köşesinden ortalığı seyretmekle yetindi Daha doğrusu bir takım fedakâr insanlar çıkıp canını, kanını verdi; toplumu uyarmaya çalıştılar ama başaramadılar Sonunda da bugünlere geldik”
***
Bu yüzden ben Türkiye’nin geldiği durumu, “Çalıklar ve alıklar” olarak (teşbihte hata olmaz!) nitelendiriyorum
Bir grup, dayanışma içinde hedefine adım adım yürürken (çalıklar), ses çıkarmamayı ve sorumluluğu başkasına atmayı düşünen milyonlarca kişi (alıklar) köşesinde oturdu
Uyarmak için çırpınanları da ya karamsar buldu ya aykırı
Hepsine burun kıvırdı
Sonunda da arkasında kimseyi bulamayan Nasrettin Hoca, Timur’dan birkaç fil daha istedi
İşte budur ol hikâyet!


(Zülfü Livaneli'den)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder