20 Ağustos 2015 Perşembe

Zor Seçim

* Okyanus ortasında zor seçim... Bir öğretmen, derslerinden birinde şu
hikayeyi anlatır: “Seyir halinde bir gemi… Yolcular, güverteye çıkmışlar
eğleniyorlardı… Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!.. Gemi, aniden bir
kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı… Güvertedeki
yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu, korku içinde can havliyle
kurtarma botuna doğru koştular… Ancak botta sadece bir kişilik yer
kalmıştı… Adam, o an karısını ardında bırakarak botun içine atladı… Kadın,
güvertede yapayalnız kalmıştı… Gemi, neredeyse batmak üzereydi… Deniz,
kadını kendine çekiyordu… Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken diğer
yandan eşine sesini duyurmak istiyordu… Söylemek istedikleri vardı…
Bağırmaya çabalıyordu…” Öğretmen, bu noktada sustu, hikayeye devam etmedi.
Sınıfa şu soruyu yöneltti: “Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?” Herkes bir
şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler
çoğunlukla şöyleydi: “Senden nefret ediyorum. Ne kadar da körmüşüm seni hiç
tanımamışım…” Aldığı cevaplar öğretmeni memnun etmedi… Öğretmenin dikkatini
bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti…
Ona doğru yöneldi, aklına gelen bir şey varsa söylemesini cevabını öğrenmek
istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki:
“Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına ‘Çocuğumuza iyi bak, onu
koru kolla…’ diye bağırmıştır.” Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı,
öğrencisine sordu: “Sen, bu hikayeyi daha önceden duymuş muydun, biliyor
muydun?” Çocuk, kafasını salladı ve dedi: “Hayır, duymadım. Annem, hasta
olup bizi bu dünyada terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri
söylemişti.” Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki: “Evet, cevabın doğru…”
Sonra anlatmaya devam etti: “Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin
derinliklerine doğru çekiliyordu… Adama gelince… Evine sağ salim ulaşır ve
tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir.. Seneler geçer… Ve bir gün
adam karısına ulaşır… Bir gün, kızları babasının ardından kalan evrakları
düzenlerken hatıra defterini bulur… Ve anlar ki… Bu yolculuğa çıkmadan önce
annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı… fazla zamanı kalmamıştı… Ve
aslında o hassas anda, babası kızlarını büyütebilmek için hayatta kalma
umudu yakalamıştı… Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür: ‘Aslında o
kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için…
Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana
razı oldum’…” HİKAYE, BÖYLECE SON BULUR… Sınıf, derin bir sessizlik
içindedir… Öğretmen, öğrencilerinin bu hikayenin içerdiği ahlaki dersi
almış olduklarını anlar… Ders, bu dünyadaki ‘hayır ve şer’le, ‘iyilik ve
kötülük’le ilgilidir… Her işin, her olayın, her durumun ötesinde; her
bağırışın, her sözün ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki
onların idrak edilmesi çok zordur… Bu nedenledir ki asla yüzeysel
düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım…
Hesap ödeme konusunda hevesli olanlar; cepleri parayla dolu olduğu için
değil, dostluk ve arkadaşlığa paradan daha çok değer verdikleri için,
Çalışma hayatında her işi yapmak için istekli olanlar; ahmak oldukları için
değil sorumluluklarını iyi bildikleri için, Her kavga ve tartışmadan sonra
ağızlarını özür dilemek için açanlar, suçlu oldukları için değil sizi
gerçek dostu olarak gördükleri için, Size mesaj gönderenler, yapacak başka
işleri olmadığından değil sizin sevginizi kendi canlarında ve yüreklerinde
taşıdıkları için yaparlar... Gün gelecek hepimiz birbirimizden ayrılacağız…
Sohbetlerimizi, yürekten özleyeceğiz… Rüyalarımızı hatırlayacağız… Günler,
aylar, seneler birbiri ardına öyle büyük bir hızla geçer ki… Ve artık
geridekilerle hiçbir bağlantı kalmaz… Ve bir gün çocuklarımız bizim
resimlerimizi görüp soracaklar: “Kim bunlar?” Biz gözlerimizde saklı
gözyaşlarımızla, acı bir tebessümle onları kalbimizin en derinlerinde
hissederek diyeceğiz ki: “Onlar ki yaşamımın en güzel günlerini birlikte
geçirmiş olduğum insanlar…” *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder