4 Eylül 2009 Cuma

Tuz ve Su

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. - "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle - "Acı" diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu : - "Tadı nasıl?" - "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak. - "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam, - "Hayır" diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam,suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: - "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
Evde bazen iş yaparken bir yerlerimi çarparım acısını hissetmem, bazen de elim parmaklarım yada her hangi bir yerim kesilir, çizilir hiç canım yanmaz. O zaman şunu fark ederim ben çok neşeliyimdir, her şey yolundadır, kafamda hiçbir şeyi problem yapmayacak kadarhuzurluyumdur.. Bazen çok duygusal yada ne bileyim anlık üzüntülü bir anda bana bedenime zarar veren minicik bir çizik bile izdırap vererek gözyaşlarıma sebep olur. Yaşamda karşılaştığımız her türlü sorunu istıraba dönüştürüp onu bir bardak içine hapsedecek kadar küçültürsek kendimize öyle zarar veririz ki çıkarıp atmak mümkün olmaz, hasta eder bizi, sağlığımızı kaybettirecek kadar büyür. Oysa paylaşmak, yardım almak, sevdiklerimizin desteği ile çözüm arayarak, değil göl denize çevirmek, savurmak gerek ki bize verecek zararı, hırpalanmayı, üzüntüyü kökten yok edemesek de azaltmayı başarabilelim. Yüreğimizi biraz ferah tutmayı başarabilmeliyiz. Kendimizin veya çok sevdiklerimizin başına gelen kötü bir durumun dışında çok fazla dert etmemeye, büyütmemeye gayret etmeliyiz sorunları. Eger direnme ve sabır gücümüz varsa, etkileyecekse yaşamı mücadele edip alt etmek lazım. Yoksa kendimizi atarsak o sorunların içine, düşüncelerimizde büyüte büyüte hastalığın kapısını aralamış oluruz. Tuz basmamalı acıtır insanını canını, acılar biriktikçe artar sancısı, suyla yıkamak lazım, yanı sevdiğimiz, dostumuz ya da paylaşmaya değer bulduğumuz arkadaşlarımızla konuşmalıyız , mutlaka. Her zaman savunuyorum neşe, mutluluk, sevinçler kocaman olur ortak bulunca. Üzüntü ve sıkıntılar ise yüreğimize, içimize zehir gibi yayılacağına azalır paylaşınca va bu hafiflikle mücadele gücümüzü de kazanırız. Hiç kimseye dert ve problem dilemiyorum. Herkese istırapsız, en az üzüntü, her şeyden önemlisi de dayanma gücü ve sabır diliyorum. Ve yanı başımızda destek verecek dostlarımız eksik olmasın. Dertsiz günler dilemek isterim ama bu yaşam da ne mümkün.En azından hepimizin direnme ve dayanma gücümüze göre taşıyıp direnebileceğimiz kadar ' Allah dağına göre göre kar verir' misali olsun en azından.
Sevgi veSaygılarımla
Güzide Öncel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder